İSTANBUL Taksim’deki hunhar olayın failinin PKK’lı olduğu açıklandı. Bu artık bir alışkanlık halini aldı. Ne zaman sivil vatandaşlara ilişkin bir kanlı sabotaj olsa ilk önce PKK’nın yandaşları yaygaraya başlıyor. “Bunu kesinlikle PKK yapmadı! Bu alçakça bir provokasyondur!”
Önceki gün NTV’de oldukça popüler, eski solcu bir köşe yazarı konuşuyor, “Bu patlamayı duyduğum anda aklımdan iki şey geçti. İlk önce eyvah, bunu da PKK’ya yıkacaklar! Ve ikinci olarak, bunu kesinlikle PKK yapmış olamaz!”
Hoppala, sanki bu güne kadarki sabotaj ve suikastları PKK yapmamış ama birileri - ki doğal olarak devleti, hatta hükümeti kasdediyor - bu masum(!) örgüte yüklemişler! Aynı güçler son olayı da bu masum örgüte yükleyecekler diye telaş ve üzüntü duyuyor yazarımız! Öyle de bir yaygara koparıyorlar ki nerede ise iki yıldır içerde tutulan “Ergenekon” sanıklarına yükleyecekler suçu!
Bu “PKK yapmadı - provokasyondur” yaygarası sürerken, devlet şüphe götürmeyecek şekilde eylemin PKK tarafından yapılmış olduğunu gösteren bulguları açıklayıncaya kadar PKK da suskun kalıyor! Ya da devlet açıklamada gecikirse, “Ellerinde delil yok herhalde” sanısıyla başlıyor kendi internet sitelerinden açıklama yapmaya, “Bu eylemi biz yapmadık!”
Ancak sivillere yönelik kanlı olayın PKK tarafından yapıldığını inkara olanak bırakmayacak bulgularla açıklanınca bu sefer PKK dönüyor. “Olay bizim talimatımız olmaksızın bağımsız hareket eden yerel birimlerce yapılmıştır!”
O kadar!
Bir pişmanlık var mı?
Yok!
Üzüntü...
O da yok!
Ve de ovadaki PKK yandaşları hep bir ağızdan, “Efendim PKK’nın içinde çok küçük -çok küçük olduğu da özellikle vurgulanıyor- bazı fraksiyon birimler vardır. Bu da normaldir, böyle büyük bir organizasyonda bazı küçük bağımsız hareket eden birimlerin olması. İşte bu küçük birimler bu olayı yapmıştır!”
Şimdi sivillere karşı yaptığı olaylarda PKK ve yandaşlarının bu telaşlı inkar ve tevili neden? Çünkü Avrupa, devlete yani askere, polise, devlet kuruluşlarına karşı yapılan olayları özgürlük mücadelesi olarak hoş görüyor! Ama siviller ölmeye başlayınca onlarda da hoş görü bitmek zorunda kalıyor!
Halbuki PKK’nın en büyük kara para kaynağı Avrupa ülkelerindeki faaliyetleri.
Peki bütün bunlar oyunun kuralları, bizim yeni liberal yazarlarımız da bilerek ya da umarım ki bilmeyerek bu oyuna geliyorlar. Bunları anladım. Ama kimseler sormuyor mu? Bu, “Bizi muhatap alın” diyen PKK, onun hapisteki ve dağdaki elebaşları, ya da elle seçip politikaya soktuğu yandaşları kendi militanlarına söz geçiremez iken, kendi militanlarınca yapılan kanlı sabotajların sorumluluğunu almaz iken, yani kendi terör örgütlerini dahi temsil edemez iken: (1) nasıl oluyor da Kürt kökenlilerimizi temsil ettiğini öne sürebiliyor? (2) Ve de devletimiz, ya da iktidarın kullandığı tabir ile “devletin bazı birimleri”, Kürt sorununun çözümü için PKK ile görüşüyor?
Hatta PKK’nın elebaşısının iddia ettiği doğru ise, “müzakere” yapabiliyor? “Önce kendi silahlı militanlarınızı kontrol altına alın da ondan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile müzakereye oturmaya heves edin” demiyor muyuz?
Ben şaşıyorum!