Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Değerli okurlarım, düşünürler zaman zaman şu görüşü dile getirmişlerdir, “Güç baştan çıkarır.” Sözlerin orijini 1766-1788 yılları arasında İngiltere Başbakanı olan William Pitt’e ait. Pitt İngiliz Lordlar kamarasında 1770’de yaptığı bir konuşmasında şöyle diyor. “Sınırsız güç, onu ele geçirenleri yoldan/baştan çıkarır.” (İngilizce kelime “corrupts”). Aynı Fikir İngiliz Baronu John Emerich Acton tarafından din adamı Mandel Kreighton’a yazdığı 1887 tarihli mektupta da şöyle ifade ediliyor. “Güç baştan çıkarır, mutlak güç mutlaka baştan çıkarır!”
Daha önce de yazmıştım demokrasi bir kişinin gücü ele geçirmesini engelleyici önlemlerle örülmüş bir sigortalar sistemidir. Başbakan kendi başına bırakılmamış, onu denetleyecek bir bakanlar kurulu oluşturulmuştur. Bu yetmemiş, bakanlar kurulunu denetleyecek bir temsilciler meclisi oluşturulmuştur. O da yetmemiş bazı ülkelerde meclisi denetleyecek bir üst meclis olarak senato(İngiltere’de Lordlar Kamarası) oluşturulmuştur. O da yetmemiş hem meclisi hem de başbakanı ve bakanları denetleyecek bağımsız mahkemeler oluşturulmuştur. Muhalefet partisine devlet protokollarında çok önemli yer verilmiş. Bunlar doğrudan doğruya halka tanınan vicdan, fikir, basın, toplantı ve gösteri eylemleri yapma, gruplaşarak dernek ve siyasi partiler kurma özgürlükleri ile anayasalarda desteklenmiştir.
Bütün bu çabalar, dünyanın çok kan dökerek, ihtilallerle kurtulduğu (bugün hala 14 Mayıs’larda kutlanan Fransız İhtilalini anımsayalım) despotların tekrar iş başına geçmesini engellemek için yapılmıştır. Daha da önemlisi, elinde güç yokken halka hizmet amacı ile iktidara gelen yöneticilerin gücü ele geçirdikten sonra despotlaşmasını önlemek hedeflenmiştir. Demokratik yönetimin esası budur.
Dikkat edilmesi gererken, iktidarların toplumun bağımsız kuruluşlarını kendi emrine sokmak isteyip istemediğidir. İktidar, bağımsız mahkemelerden şikayet ediyor, “Bunlar benim size hizmet etmemi engelliyor” şikayetleri ile mahkemeleri kendine bağlı kılmaya çalışıyorsa; üniversitelerin özgür ve bağımsız çalışmasını engelliyorsa; kendine karşı çıkabilecek bütün güçleri yıpratıyor ve çalışamaz hale getirmek için çaba harcıyorsa; yönetim gücünü bir elde toplamaya gayret ediyorsa bilmek gerekir ki ortada bir tehlike oluşmaktadır.
Bu nedenlerle değerli okurlarım, ben ülkede daima güçlü ve iktidara alternatif bir muhalefetin varlığından yana olmuşumdur. Ayrıca iktidarların da en çok iki dönemin sonunda değişmesini, gücün çok yerleşik bir hale gelmemesini savunmuşumdur.
Bu nedenle ben bu seçimde oyumu CHP’ye vereceğim. Evet CHP’nin özellikle İzmir listesinde bazı hatalar yaptığını, İzmir dışından bazı adayların İzmirin öz çocuklarına tercih edildiğini, CHP yerel yöneticilerinin yeterli ağırlık koymadıklarını ben de eleştiriyorum. Ama günün bu tür hesapların yapılacağı gün olmadığını düşünüyorum.
Şunu da açıklıkla ifade ediyorum. Şu veya bu sebeple oyumu CHP’ye vermeyecek olsaydım MHP’ye verirdim. Onun da nedeni MHP’nin barajı aşıp meclise girmesinin güçlü bir muhalefetin oluşması için önemli olduğunu düşünmemdir.
Eğer CHP 8 yıldır iktidarda olsa idi ve kendini böylesine güçlü bir konuma getirmeye uğraşsa idi ben de o zaman oyumu, aynı nedenlerle o günkü ana muhalefet partisine verirdim.
Önemli olan demokrasiyi yaşatmaktır değerli okurlarım!