Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

KURBAN Bayramınız Mubarek olsun. Sevdiklerinizle birlikte sağlık ve esenlik içinde nice bayramlar idrak etmenizi dilerim.
* * *
Belki dikkat etmişsinizdir ben genelde güncel olayları ele alırken olayın biraz soğumasını beklerim. Çünkü amacım o olayın içindeki şahısları eleştirmek değil, o olaydan hep birlikte bazı sonuçlar, tabir yerinde ise toplumsal dersler, çıkarmaktır.
İlkokullarda türban konusu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü de sıkacak kadar eskidi. Olayın başlangıcı şöyle. Cumhurbaşkanının eşi Londra’da yaptığı bir konuşmada ilkokul öğrencilerinin başlarını örtmesine şu cümlelerle karşı çıktı:
“İlkokul öğrencisinin kendi isteğiyle başörtüsü takması sözkonusu olamaz. Türban konusunda ilkokulda değil, karar verecek yaşa geldiğinde kararını verir. Bu konuda yaşanan bir cehalet varsa ortadan kaldıracağız.”
Ne yazık ki medyamız bu çok önemli sözleri de magazinleştirdi. Halbuki bence konunun üzerinde durulması gereken iki önemli yönü vardı.
1. Birincisi Cumhurbaşkanının eşinin Hükümet adına konuşma iddiası idi. “Bu konuda bir cehalet varsa ortadan kaldıracağız” yani biz ortadan kaldıracağız! Bu “biz” denilen şey aslında ya hükümeti ima etmekte ya da AKP’yi ima etmektedir. Hiç şüphe yok ki Hayrünnisa Gül’ün ilk okulda çocuklara Türban giydirilmesine karşı olduğunu kendi adına söylemeye hepimiz gibi hakkı vardır. Ama, “bir cehalet varsa onu ortadan kaldıracağız” sözcükleri bir aksiyon, bir yaptırım ifadesidir ki, yaptırım yetkisi Başbakan ve Bakanlar Kuruluna aittir. Cumhurbaşkanının eşinin her türlü yetki hudutlarını zorlayarak böyle bir konuşma yapması usule uygun değildir.
Değildir ama din adına yapılan “cahilane” uygulamaların Cumhurbaşka-nımızın masumane ve içten bir dindar olduğuna şüphe etmediğimiz eşinin sabrını dahi taşıracak şekilde ileri gitmiş olduğunu göstermesi bakımından da önemlidir. Söylediklerinin içeriğine katılmakla birlikte keşke bu sözleri Başbakanın veya Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı’nın ağzından duysaydık diyorum. Bu düşünceler beni konunun ikinci önemli yönüne getiriyor.
2. Cumhurbaşkanı’nın eşinden böylesine güçlü bir uyarı gelince Başbakan da buna cevap verme ihtiyacını duyuyor. Kendisine Cumhurbaşkanının eşinin ilköğretim okullarında başörtüsüne karşı olduğu konusu sorulunca, “Ben farklı bir özgürlük anlayışına sahibim!” diyor. “Farklı!” Bu kelimeyi aklımızda tutmalıyız. Devlet, din konuları ile böyle içli dışlı olunca bu “farklı” görüşler önemli oluyor. Birbirlerine kardeş diye hitab eden iki devlet adamı arasında dahi din anlayışı farklı olabiliyor. Allah korusun, laiklikten ayrılmış olsak ilk okullarda örtü mecburiyeti olacak mı? Siz Allah’ın emrinin o çocukların örtünmesi olduğuna inanıyorsanız, başka birileri de örtünmemesine inanıyorsa devlet hangi inançtan yana tavır alacak? Ya da örtünecekse nereye kadar örtünecek, sadece saçlarını mı örtecek, yoksa saçları artı ağız ve burnunu da mı örtecek, ya da gözleri ve elleri de mi örtülü olmalı. Bütün bunlar dini emirlerin farklı farklı yorumlanması. Uzlaşma olanağı yok!
Farklı Hristiyan Kiliseleri Laikliğe sığınana kadar dinsel görüş ayrılıkları nedeni ile Katolik ve Protestan Avrupa Krallıkları 17’ci yüzyılın birinci yarısını milyonlarca kişinin ölümüne sebep olacak şekilde kana bulamıştır. Daha önce de yazdığım gibi, bizim de bu kanlı tarihten ders almamız gerekir.