SEVGİLİ okurlarım, dünya krizden çıkmanın sıkıntılarını yaşıyor. İrlanda, Portekiz, Yunanistan, İspanya gibi AB ülkelerinin çıkışı sancılı oluyor. İrlanda, batmakta olan bankalarını kurtarmak için yaptığı harcamalarla milli gelirinin yüzde 32’si gibi duyulmamış büyüklükte bir bütçe açığına ulaşıyor, Yunanistan’ın bütçe açığının da yüzde 15’in üzerinde olduğu ortaya çıkıyor!
Gelişmiş ülkeler 1929 krizinin atlatılmasının üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra böylesine bir global krizle yeniden karşılaşınca, hem bu krizden çıkış hem de yeni krizleri önlemek için liberal ekonomi söylemlerini terk edip bu güne kadar uygulanmamış yeni, müdahaleci ve yaratıcı önlemleri devreye alıyor:
Asya Pasifik ülkeleri de aralarında gümrüksüz bir serbest bölge oluşturmak için müzakerelere başladıklarını açıklıyorlar. Bu proje tarihte ilk defa olarak dünyanın 1, 2 ve 3 numaralı ekonomilerini(Amerika, Çin ve Japonya) bir bir araya getirerek, trilyonlarca dolarlık devasa bir pazar haline getirmeyi amaçlıyor! Kendi kendine yetecek böyle bir pazar hiç şüphe yok ki Avrupa için çok büyük bir rekabet tehdidi oluşturuyor.
Para ihraç edilecek
Amerikan merkez bankası FED, Dolar’ın Yuan ve Euro karşısında değerini aşağıya çekmek için piyasaya yeniden 600 milyar dolar tutarında para ihraç edeceğini açıklıyor. Amaç ihracatını arttırarak, kendi ekonomisini daha hızlı canlandırmak ve yüzde 9,6’ya yükselmiş olan işsizlik oranını aşağıya çekmek.
AB de çok radikal iki önlemi uygulamaya koyacağını açıkladı. Bu önlemlerden her ikisi de aslında sıcak para dediğimiz global fonların yarattığı istikrarsızlığı hedef almakta.
Birinci olarak AB’ye girip çıkan sıcak paranın EURO’nun değerini indirip çıkararak yarattığı istikrarsızlığı önlemek amacı ile bir “daimi fon” oluşturulması kararlaştırıldı. Bu karar Avrupa konseyi Başkanı Herman Van Rompuy tarafından 29 Ekim 2010 tarihinde, “AB, Euro’yu korumak amacı ile sağlam bir pakt imzalamıştır!” cümlesi ile açıklanmıştır.
Sıcak paraya yön
AB ikinci olarak da 13 Kasım 2010’da, trilyonlarca dolara hükmeden ve sıcak paraya yön veren, Hedge Fund denilen kurumları denetim altına almaya, ve onları şeffaflaştırmaya karar verdi. Amaç bu fonların küçük yatırımcılara zarar vermesini, onların kaynaklarını çarçur etmesini, elindeki kaynakların defalarca üzerinde borçlanarak bu paralarla spekülasyon yapmalarını engelleyerek söz konusu fonların likit piyasaları alt üst etmelerini önlemek. Böylelikle yüz milyarlarca doların bir anda piyasaları terk edip borsaların çökmelerine ve milyonlarca yatırımcının varlıklarının kaybolup iflasının önlenmesi amaçlanmaktadır.
İçinden çıkmaya çalışalan finansal kriz öncesinde gelişmiş ekonomilerin bu türden kararlara ihtiyaçları yoktu, çünkü onların ekonomileri, “güvenli limanlar” olarak adlandırılıyor ve krizlerden muaf oldukları sanılıyordu. Ama ilk krizde, “liberal ekonomi” filan demediler alınması gereken önlemleri birer birer alıyorlar.
Ama ya biz? 1994, 1998, 2000 2001,2008 2009 krizlerine rağmen hala akıllanıp benzer önlemleri almıyoruz. Merkez bankasının yapacağı % yarımlık faiz indiriminden medet umuyoruz! Dünya böylesine büyük önlemler alırken bizde Merkez Bankasının faiz indirimi gelecek krizleri engellemek için yeterli olabilir mi, değerli okurlarım? Ne dersiniz?
BLOG
ÖZLEM ÇAĞLAYAN: CHP ile ilgili yazınızdaki son derece doğru yorumlarınıza ilave olarak ben de, bu enerjiye siz ve sevgili Ulvi Puğ gibi enerjiyi deneyimle birleştirecek arkadaşlarımızın CHP çatısı altında aktif görev almasının çok doğru olacağı inancındayım. Bence son derece önemli dönemece giriyoruz. Siz bizlere söylem ve yazılarınızla hep umut aşıladınız. Bundan böyle sizi bu umuda götüren eylemin içinde olmanızı istiyoruz. CHP ve dolayısıyla o kadroya inanlar bu şekilde çok yarar görecek inanın.
REYHAN ÖZLEN: Daha başka ne söylenir ki. CHP için yapılabilecek en güzel önerileri sıralamışsınız. Teşekkürler.