BENİM gördüğüm Amerika, çoğunlukla şehir merkezlerindeki başdöndürücü yüksek binalar ve çevrelerinde yeşillikler içinde kaybolmuş yerleşim bölgeleri idi. Dağları ve de kıtayı çerçeveleyen okyanusu da bilirdim. Ama çöl... Çöl benim için çocukluğumun kovboy filmlerinden kalma - doğrusu pek de bir anlam uyandırmamış - anılardı! Ve sanki Amerika değildi oraları.
Çöl’ün Amerikasını bu seyahatte tanıdım. Scotsdale Phoenix’in (Finiks okunuyor)bir semti. Phoenıx’in yer aldığı Arizona eyaleti Amerika’nın güneybatısında, Meksika’ya 600 küsur kilometre sınırı olan bir eyalet. Washington’dan Phoeix’e uçuş takriben 5 saat. Uçağa öğleden sonra 4’te biniyoruz. Ama üç saat dilimi geçtiğimiz için Arizona saati ile 6’da Poenix’in üzerindeyiz. Kent alacakaranlıkta ışıklarla bölünmüş bir dama tahtası gibi. Dümdüz bir ovada cetvelle çizilmiş bulvarlar.
* * *
Bizi eve götüren otoyolda akşam geceye dönüyor. Şimdi gökyüzü sadece mavi yolculuklardan tanıdığım huşu veren bir yıldız cümbüşü. Çölde yıldızlar “saguaro” denilen kollu uzun kaktüslerin siluetlerini görmemize izin veriyor. Çölün ortasında kollarını yıldızlara uzatmış 3-4 metre boyunda dev çöl adamları. Ve de arada bir virajlarda çölün bu bu dev bekçilerinin ayaklarının dibinde parlayan fosforlu gözler. Adeta yaklaşan “Cadılar Bayramı” (halloween) için hazırlanmış ürpertici bir dekor. O fosforla yanıp sonra kaybolan gözler aslında Amerikan çakalları ve bazen de onlardan kaçan iri çöl tavşanları imiş. Çok nadir ama bazen Cougar denilen dağ aslanları da olabiliyormuş.
* * *
Nihayet Scotsdale’deyiz. Uzaktan kumandalı bir kapıdan kalacağımız mahalleye süzülüyoruz. İlk intiba aydınlatılmış bahçelerde çimin eksikliği. Ertesi sabah çimin yerini kırmızı/bej bir mıcırın aldığını göreceğiz tüm Arizona’da. Bir şeye daha şaşıracağız ve hayran kalacağız: Çöldeki doğa zenginliği! Evlerin bahçelerinde kocaman kulakları ile çöl tavşanları, ibikli keklikler, çok sesli çok farklı renklerde kuşla. Ve de bazen çıngıraklı yılanlar. Hiç biri öldürülmüyor. Zehirli yılanları dahi belediye yetkilleri alıp tekrar doğaya salıyorlar.
* * *
Çöl yağmur yağdığı ender günlerin arkasından çiçeklerle donanıyor. Kurumuş çalılar diye bakmadan geçeceğiniz her bitki sarı, eflatun, mor, turuncu hayret ve hayranlık uyandıran bir neşe yumağı oluyor. Ve herkes o renklerle tek tek ilgili. Phoenix‘liler evlerini doğanın içine ve doğanın renklerine uydurarak oturtmuşlar. Onların vahşi doğayla böylesine iç içe yaşaması kızılderililerden gelen bir gelenek sanırım.
* * *
Şehirde alışveriş merkezlerinden çok sanat atölyeleri, resim ve heykel galerileri var. Kentteki genel mimari çizgi, yaşamının ileri bölümünü Scottsdale’de geçiren 21’inci yüzyılın dahi mimarı Frank Loyd Wright’ın etkisi diye düşünüyorum. Ama gerçekte onun da bölgenin kızılderili yapıtlarından etkilendiğini söylüyorlar! Daha sonra Grand Canyon’da Hopi kızılderililerinden kalma bir evi gördüğümde ben de ikna oluyorum.
Uzatmıyayım, Arizona kalbimi çaldı!...