YAKIN dostlarım bilirler. Seyahat etmek benim hoşuma giden birşey değildir pek! Afrika aslanlarını, Ganj nehri kıyısında yakılan ölüleri, kuzey kutbunu ve beyaz ayıları koltuğumda kahvemi yudumlayarak National Geographic TV’den izlemeyi yeğlerim. Bu belki senelerce işimin bir parçası olarak yapmak zorunda kaldığım uzun seyahatlerden kaynaklanıyor. Otel odalarında, valizimin derinliklerinde çamaşırlarımı aramak, alt üst olmuş valizleri yerleştirmek, havaalanlarında CIP salonlarında da olsa saatlarce uçak beklemek benim işim değildir!
Ama bu sefer bir başka oldu. İlk defa uzun bir tatil seyahati yapıyorum. Yani üç haftalık bir seyahat! Bu seyahatin itici gücü de çekici gücü de pek etkili!
Amerikadaki ailem ve arkadaşlarımla doya doya bir arada kalmak. Ablam, eniştem, yeğenlerim, onların çocukları...Sonra eski okul arkadaşlarım... Birlikte en basit şeyleri yapmak, yürüyüşler, sanat gösterileri. Ulusal Sanat Müzesi. Simithsonian gerçek bir çekim gücü.
Ama itiraf etmeliyim ki son birkaç ay Türkiye’nin politik atmosferi de ciddi bir itici güç olmuş. Ülkeyi emanet ettiğimiz iktidardaki ve muhalefetteki liderlerimizin kavgaları, her gün uğraştığımız çağdaş ileri ülkelerin yüz yıl önce çoktan çözmüş olduğu sorunların yarattığı baskı...Bu konuların yarattığı büyük sinirsel baskı ve karamsarlık, başka daha ilginç, gönül ve fikir zenginliği yaratacak konulara yeterince eğilememe...
Bütün bunlar bir kaçma ve sığınma gereksinmesi yaratmış içimde...
Bir derin nefes alabilmiş astım hastası gibi hissediyorum kendimi. Göğsüme bastıran o yumruk yok oldu sanki. Katran gibi yapışıp kalan karamsarlık eridi. Gitti!...
Yeni ve farklı konuları okuyorum yeniden...
Örneğin, Don Tapscott ve Anthony D. Williams’ın Time dergisinde eleştirisi çıkan “Makrovikinomi ve İş Hayatını ve Dünyayı Resetlemek” adlı kitabından internetin iş hayatında artık emekleme devrini geri bırakıp Gutenberg’in matbaasının Ronesans’ı yaratan bilgi akımı devrimi türünden bir ikinci devrim yaratıyor olduğunu öğreniyorum. Ve de çok çarpıcı örnekleri ile!
Simdi düşünüyorum, acaba dönüşümde geçen yüzyıllarda çoktan çözülmüş, ama ülkemizde ne yazık ki dünyadan kopmuş yarı cahillerin hala gündemde tuttuğu demokrasi, laiklik, kuvvetler ayrılığı, terör, ayrımcılık gibi konuları bir kenara bıraksam. İlgimi ve de yazılarımı çağdaş dünyanın ilgilendiği konulara mı çevirsem. Bu mümkün olur mu?
Doğrusu bilmiyorum!...