DEĞERLİ okurlarım, Ortadoğu’nun despot yönetimlerine karşı başlayan büyük devrimin Mısır perdesi kapandı. Mısır’ı 30 yıl pençesinde tutan acımasız despot gitti. Düne kadar “örnek bir lider”, “aziz kardeşim”, “barışçı lider” diye kucaklanıp, yanaklarından öpülen Hüsnü Mubarek, bugün “Mısır’ın Devrik Diktatörü” olarak anılıyor! Onu öpenler, sarılanlar bu gün onun bir diktatör olduğunu vurguluyorlar. Halkından çaldığı, tutarı milyarlarca dolar olduğu söylenen varlığına İsviçre’de el konuyor. Hiç şüpheniz olmasın ki Mısır’da da el konulacaktır!
Mübarek’in bir diktatör olduğuna hiç şüphe yok! Peki seçimlerde çok büyük bir çoğunluğun oyunu almış bir devlet başkanına diktatör denilebilir mi? O halkın iradesi ile iş başına gelmiş ise, onca defa seçimleri hem kendisi hem de partisi kazanmış ise, seçilmiş bu lidere karşı Mısır’da Tahrir Meydanı’nda toplanan bir-iki milyon kişinin dayatması sonunda iki generalin onu al aşağı etmesi demokrasiye indirilmiş bir darbe değil midir? Acaba aradan 20-30 yıl geçtikten sonra, gene birileri sokaklara dökülüp bu darbeci generallerin yakalanıp mahkeme önüne çıkartılmalarını, cezalarını çekmelerini isterse haksız olurlar mı?
Diğer taraftan askeri darbelere karşı çıkan, gözü demokrasiden başka bir rejim görmeyen, dili demokrasiden başka kelime bilmeyen onca lider, nasıl oluyor da bu iki ihtilalci generali destekliyor, bu generallerin yaptıkları askeri darbeye karşı çıkmıyor? Seçilmiş bir rejimi değiştiren bu darbeyi demokratik bir hareket olarak kabul ediyor?
Öyle anlaşılıyor ki demokratik olmak için seçilmiş olmak yetmiyor. Eğer demokrasinin diğer şartlarını eksiksiz olarak yerine getirmemişseniz, insan haklarını hiçe saymışsanız, tarafsız ve bağımsız bir yargıya sahip değilseniz, ne kadar seçim yapılmış olursa olsun, oyların yüzde kaçını alırsanız alın kimseler sizin milli iradeyi temsil ettiğinize inanmıyor. Birgün sizi, meydanları dolduran bir-iki milyon kişi, arkalarına silahlı kuvvetlerin de desteğini alarak devirdiğinde kimse sizin yanınızda yer almıyor. Kimse de darbecilere antidemokratik demiyor.
Bence İran, Suriye, Ürdün, Cezayir, Suudi Arabistan, Yemen, Fas, hatta Kuzey Kore, Çin gibi daha adını anımsayamadığım bir çok, adı demokrasi ama kendi demokrasi olmayan, halkları kandırılan ülkelerin, çalan, çırpan, İsviçre’de milyar dolar servetler biriktiren despotik liderlerinin Mısır’daki olaylardan alacakları çok ders var.
Çünkü o ülkelerin halkları da bu gün hiç şüphesiz Mısır halkından ders almaktalar değerli okurlarım!
* * *
Gazetelerde okudum, Prof. Haberal’ı nakledildiği hastanede, bodrum katındaki “Mahkûmlar Koğuşu”na koymuşlar! Neden? Prof. Haberal mahkûm mu? O Sadece bir şüpheli! Adil ve tarafsız bir mahkeme tarafından mahkûm edilene kadar da masum! Ceza çekmiyor! Kaçmasın, delilleri karartmasın diye misafir ediliyor. Üniversitede bunca süre yatmış, kaçmamış. Neden şimdi bodrum katında mahkûmlar koğuşuna konuyor. İlla da eza ve cefa çeksin diye mi?
Biz suçluluğu kanıtlanmamış insanlara ceza çektirdiğimiz sürece kendimizi gerçek bir demokrasi olarak tanımlayamayız! O insanlar, insan hakları mahkemelerine gitseler Türkiye hiç şüphe yok ki tazminata mahkûm olur!