BUGÜN televizyonda ABD Hazine Bakanı Tımothy F. Gaithner ile uzun bır söyleşi izledim. Gaithner gençliğinde Uzakdoğu ve Afrika’da yaşamış, Japonca ve Çince bilen genç kuşaktan bir Amerikalı politikacı. Doğrusu pek politikacı da dememek gerekir, çünkü daha önce hiçbir seçime katılmamış. Amerikan merkez bankası FED’in New York şubesinin başı, daha önce IMF’de çalışmış bir bürokrat. “Nasıl oluyor?” derseniz, başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun olarak pek çok bakan politika dışından başkan tarafından seçiliyor. Parlamenterler arasından seçilmişse de parlamentodan istifa ediyor. Yani bir anlamda ABD “atanmışlar” tarafından yönetiliyor!..
Gaithner de böyle bir “atanmış”. ABD’nin krizle mücadele timinin en önde gelen yetkililerinden biri. Söyleşide Amerika’nın krizle mücadele macerası üzerine tepeden tırnağa bir otopsi izledik. Eski IMF’ci Gaithner, krizi IMF’nin bize yazdığı Friedman’cı liberal reçeteler yerine, tam tersine Keynes’in müdaheleci reçeteleri ile alt etmeye çalıştıklarını anlattı. Altyapıya harcadıklarının 400 küsur milyarı bulduğunu ayrıca 300 milyarın üzerinde de vergi indirimleri yaptıklarını anlattı. Bizim IMF reçetelerimizde ise daima “Vergileri arttır, harcamaları kes!” yazardı!... Tabi bu 700 milyarlık uygulanmış paketin dışında FED’in trilyonun üzerindeki bankalar sistemini ayakta tutmak için harcadığı paket de var! Benim anladığım, iş ciddiyet kazanınca kimse denk bütçe filan dinlemiyor.
* * *
Söyleşide iki şey dikkatimi çekti. Birincisi uzun uzun global ekonominin geleceği, bu gelecekte ABD’nin ve diğer dünya ülkelerinin rolü tartışılırken Avrupa’dan tek kelime ile söz edilmemesi idi. Avrupa sanki emekli olmuştu! Hiçbir açıdan konuların içinde sözü edilmiyordu. Başta Çin, sonra Japonya, Hindistan, Brezilya ve Ortadoğu. Bunların krizden çıkışa etkileri, Yuan’ın değerlenmesi, Çin’e ihracatın artması, Çin’de tüketim harcamalarının seyri, hepsi konuşuluyor. Ama bu global toparlanma formülünde “AB” harflerine yer yok. Bizim kabul edilmek için senelerdir önünde bekletildiğimiz, üzerinde AB yazan ve de koca bir kilitle korunan kapı, sanki miadını doldurmuş, eski, ahşap, gıcırtılı, modası geçmiş bir konağı koruyor gibi göründü bu gün.
* * *
Bir ikinci dikkatimi çeken husus, global krizin nedenleri konuşulurken, her şeyden bahsedildi -bankaların bünyesindeki zafiyet, finans sektöründe ödenen aşırı ücretler, aşırı borçlanma- ama sıcak paradan tek kelime ile bahsedilmedi. Halbuki sıcak paranın yıllık cirosu, 1.2 katrilyon dolarla dünya ticaretinin 70-80 katını bulmuştu.
Ve Amerika’daki mortgage kağıtlarını da şişirip sonunda aniden terk eden bu aşırı likiditenin krizin temel tetikçisi olduğu şüpheye yer bırakmayacak kadar açıktı.
Gaithner, sanki suçu bu sıcak paranın üzerine yüklemek istemiyordu. Belki de sıcak paranın kaynağının ABD’nin her yıl verdiği 700 küsur milyar dolarlık dış ticaret açığı olduğunun ortaya çıkmasını istemiyordu.
Kim bilir...