DEĞERLİ okurlarım, bir süredir, daha ziyade İslami kesimden bir bölüm yazar ve çizer “Neo Osmanlılık” kavramını kaşıyor. Bu yazar ve çizerlerin konuya yaklaşımları aslında bir büyük nostaljik hayal.
İstedikleri tekrar bölgede hakim bir pozisyona geçecek...
Eski Osmanlı tebalarına liderlik yapacak...Kendi içinde daha dindar... Bir Türkiye!... Adeta Büyük Britanya milletler topluluğundaki İngiltere’nin rolünü oynayacak bir Türkiye. Bölgesinde problem çözen. haksızlıklara karşı çıkan, gerektiğinde fiili durumlar yaratarak ambargoları kaldıran bir Türkiye!
Bu hayal Yunanistan’ın “Megalo İdea” hayalinin ötesine geçebilir mi?
Keşke Türkiye kendinde olmayan güçleri ve yetenekleri vehmederek başını en yakın müttefikleri ile derde sokmak yerine, kendisine bu rolü oynayabilecek saygınlığı kazandıracak ilerlemeleri ve reformları ciddi yaklaşımlarla ele alıp başarabilse.
Örneğin:Çok ciddi bir eğitim reformu ile Osmanlı’nın “Meriç’in öteki yakasındaki” Bulgaristan, Romanya. Sırbistan, Macaristan, Makedonya, Yunanistan gibi sancaklarının ortalama eğitim ve kültür seviyesine ulaşsa. Gerçekte Batımızdaki Osmanlı sancakları ile eğitim ve kültürde aramız açılırken, Doğu ve Güneydoğumuzdaki
SEVGİLİ okurlarım, ben bu köşeden laikliğin dünyadaki kökenlerine pek çok kere değindim. O yazılarımda özetle şunları anlatmaya çalıştım:
Hıristiyan dünyası da Ortaçağ’ın (Batılılar o döneme eş anlamlı olarak Karanlık Çağlar ‘Dark Ages’ diyorlar) sonuna kadar ülkeleri ve milletleri dini kurallarla yönetiyorlardı. O tarihlerde tek mezhep olan Katoliklik, Papa aracılığı ile tüm Hıristiyan dünyasına hakimdi. Krallar ve prenslere taçlarını Papa giydiriyordu. O ırallar da ülkelerini Allah adına ve din kuralları ile yönetiyorlardı.
* * *
Halka da din adına yapılan bu yönetimin Allah’ın koyduğu “İlahi Düzen” olduğu söyleniyordu. Bu düzene göre Allah asil kandan gelenlere “yönetmek” yeteneğini ve görevini vermişti, asil kandan gelmeyen basit halk da yönetme yetenekleri olmadığından yönetilmek için yaratılmışlardı. İşte Allah adına ve Allah’ın kuralları ile yönettiğini iddia eden Katolik kiliseleri ve krallar, bu sınırsız ve sorgulanamayan gücü kullanarak halka akla gelmeyecek mezalim yapıyor, işkencelerle ve korku ile onların varlarını yoklarını sömürüyorlardı. Ne zamana kadar? Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’ya gelip, Hıristiyan halkın, asil kandan gelmeyen Müslüman ve Hıristiyanların
SEVGİLİ okurlarım, bu gün 2011’in ilk günü!...
Geri kalan ömrümüzün de!...
Dün gecenin hoplama, zıplama, tepinme, yeme, içmenin acısı bu gün çıkar!
Öyleyse ben de baş ağrısı vermeyecek kısacık bir yazı ile size mutlu yıllar dileyim!
William Shakespeare’in olduğu söylenen aşağıdaki tümceler yeni yıl için pek güzel bir düstur!
* * *
Kendimi hep mutlu hissederim.
DEĞERLİ okurlarım, “empati” kelimesi adeta dilimize girdi! “Kendini başka birinin yerine koyup onun ne hissettiğini hissetmeye çalışmak. Onu daha iyi anlamak, algılamak” anlamında bir sözcük bu... Empati mantığın başaramadığını başaran bir olaydır.
Ben de bugün “Demokratik Toplum Kongresi” adlı kuruluşun tartıştığı “Özerk Kürdistan” projesinden esinlenerek, hiç bir zaman gerçek olmasını arzu etmediğim, ama Kürt kökenlilerimizin, biraz da devlet büyüklerimizin, kanunları uygulayan makamlarımızın empati duygularını okşamak için bir yazı kaleme alıyorum. Bir gazete haberi gibi okumanızı dilerim.
“FLAŞ.... FLAŞ.... FLAŞ.... Ege Bölgesi Özerklik İstiyor!...”
Uzun zamandır kuruluş görüşmeleri yapılan ‘Özerk Ege Demokratik Toplum Kongresi’ birinci büyük kurultayını geçtiğimiz hafta sonu İzmir’de yaptı. Kongre salonuna sığmayan coşkulu kalabalık, bina dışında ‘Özgür Ege... Gerisi Teneke!’ , ‘Egeliler İçeri... Ötekiler Dışarı!’ , ‘Zeytinli Bayrak... Diğerleri Yaprak!’ sloganları attılar, yaktıkları ateşler etrafında Ege türküleri söylediler. Zeybek oynadılar. Sembolik ‘Öz Savunma Gücü’ nü temsil eden efeler atlar üzerinde özgün kıyafetleri ile kongre binasının çevresine geldiler.
SEVGİLİ okurlarım, senelerdir bu sıcak paranın Türkiye’nin ve diğer gelişmekte olan ekonomilerin canlarına okuduğunu yazarım. Bu konuya ilk defa 1989 yılında şöyle değinmiştim, “Dünya para sistemi ile ilgili belirsizliğin birinci önemli sebebi petrol krizi (OPEC Krizinden söz ediyorum), bu kriz dolayısı ile Petrol ülkelerine verilen dış ticaret açığı ve bu açığın yarattığı petro dolarlardır. Bu gün Dünya Döviz alışverişinin yaklaşık yüzde 90’ının (...) mal ve hizmet mübadelesi ile alakası yoktur. Döviz kurlarında belirleyici faktör psikolojik davranışlara açık, paniklerden etkilenebilen (bu) spekülatif alım satımlardır.” (Bkz. İstanbul Sanayi Odası Dergisi, 22 Kasım 1989, S.25)
O günden bu güne kadar ben ne kadar “sıcak para ucuz döviz pahalı TL. büyük dış ticaret açığı” sarmalının zararlarını yazdıysam, Merkez Bankası başkanlarımız, ekonomiden sorumlu bakanlarımız ve başbakanlarımız da o kadar ülkeye giren sıcak para ile övündüler. Şunları söylediler:
* ”Efendim bu giren dövizler ülkemize uluslararası sermayenin duyduğu güveni gösteriyor. Yoksa bu kadar para kalkıp ta ülkemize gelir miydi?”
* “Dolar’ın ucuzlaması ile yabancı ülkelerin ürünlerini ülkemize ucuza getirmiş
DEĞERLİ okurlarım, CHP’nin tarihi kurultay’ı bitti. Parti Meclisi’ne seçilenler iyi idi - kötü idi, Kılıçdaroğlu’nun konuşması tatmin ediciydi - değildi bunları bilmiyorum. Ben sadece şunu biliyorum:
Yeni kadroları ile CHP, ya Türkiye’ye ikinci bir yaşam umudu verecek, ya da uzun yıllar muhalefetsiz bir iktidar ile demokrasinin eridiğine şahit olacağız. Ben olsam bir an önce, üç aydır hazırlanıyor diye söylenen CHP projeleri her ne iseler birer birer açıklardım! Bu günlük siyaset bu kadar!
* * *
Ben bu gün üç küçük insanlık hikayesi anlatacağım. İçinizi ferahlatamak için! Önemli olan da insanlık değil mi zaten!
“Bir gece vakit gece- yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm.
Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında
duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. geçen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60’lı yıllarda bir beyazın bir zenciye,hem de Alabama’da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım çalındı. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not
SEVGİLİ okurlarım, dünya krizden çıkmanın sıkıntılarını yaşıyor. İrlanda, Portekiz, Yunanistan, İspanya gibi AB ülkelerinin çıkışı sancılı oluyor. İrlanda, batmakta olan bankalarını kurtarmak için yaptığı harcamalarla milli gelirinin yüzde 32’si gibi duyulmamış büyüklükte bir bütçe açığına ulaşıyor, Yunanistan’ın bütçe açığının da yüzde 15’in üzerinde olduğu ortaya çıkıyor!
Gelişmiş ülkeler 1929 krizinin atlatılmasının üzerinden uzun yıllar geçtikten sonra böylesine bir global krizle yeniden karşılaşınca, hem bu krizden çıkış hem de yeni krizleri önlemek için liberal ekonomi söylemlerini terk edip bu güne kadar uygulanmamış yeni, müdahaleci ve yaratıcı önlemleri devreye alıyor:
Asya Pasifik ülkeleri de aralarında gümrüksüz bir serbest bölge oluşturmak için müzakerelere başladıklarını açıklıyorlar. Bu proje tarihte ilk defa olarak dünyanın 1, 2 ve 3 numaralı ekonomilerini(Amerika, Çin ve Japonya) bir bir araya getirerek, trilyonlarca dolarlık devasa bir pazar haline getirmeyi amaçlıyor! Kendi kendine yetecek böyle bir pazar hiç şüphe yok ki Avrupa için çok büyük bir rekabet tehdidi oluşturuyor.
Para ihraç edilecek
Amerikan merkez bankası FED, Dolar’ın Yuan ve Euro
DEĞERLİ okurlarım, Türkiye’de öğrencilerin nihayet kendi bakış açılarından yapılan haksızlıklara, aldatmacalara, hortumlamalara tepki vermeye başlamaları olumlu bir gelişmedir.
Gençliği tepkisizleşmiş, steril bir toplum haline dönüşmek bir ülke için en tehlikeli durumdur. Şimdi bütün mesele bu enerjinin ve elektriğin yasalar içinde olumlu sonuçlar almaya yönelmesidir. Öyle inanıyorum ki bu 21’inci yüzyılın yeni gençliği, Türkiye’nin son kullanma tarihini doldurmuş, dünyadaki yenileşmelerden kopmuş, antidemokratik bir ortadoğu ülkesi olmasına geçit vermeyecektir.
* * *
Cumhuriyet Halk Partisi tarihinin en önemli kurultayını yapıyor. Bu kurultay eski ve dönemini tamamlamış politikacılara verilecek tavizlerle geçiştirilecekse, Kemal Kılıçdaroğlu’na bağlanan bütün umutlara yazık olur.
CHP yarın iktidar olacak bir “gerçek ana muhalefet partisi” ne dönüşebilir. Bunun yöntemi üniversite gençlerindeki enerjinin açığa çıkmasına olanak verecek kanalların ve ortamın CHP içinde oluşturulmasıdır.
Bu büyük genç enerji CHP içinde topluma hizmet projeleri oluşturur ve onları gerçekleştirebilirse...
CHP gerek kendi tecrübeli kadrolarını gerek ülkenin her köşesine yayılmış ilçe