Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Değerli okurlarım, bayramınız kutlu olsun. Geçtiğimiz hafta İzmir’den Türkiye’ye yayınlanan haftalık ekonomi gazetesi Gözlem’in 20. kuruluş yıldönümü idi. Benden de bir yazı istediler. Gözlemin 20 yıl önceki ilk sayısına yazdığım yazıyı buldum. Demokrasimizin 20 yıl içindeki gelişmesi ya da gelişememesi ile ilgili bir ibret vesikası idi bu ilk yazı. Gözleme bunu tekrar gönderdim. Size de aşağıda 20 yıl öncenin bu yazısını özetliyorum. Çünkü bu gün demokrasimizin geleceğini düşünmek için iyi bir gün.
“Gözlem bir seçim arifesinde ve Türkiye ekonomi ve demokrasi açısından önemli bir dönemece girerken yayın hayatına atılıyor.
Önümüzdeki erken seçim, geniş yankılar uyandıran “Demirkırat” belgeseli düşünürlerimizi demokrasiyi tartışmaya itti. Hepimiz ihtilallere, askeri yönetimlere karşı olduğumuzu söyleme fırsatı bulduk.
Geçen gün müzik yeteneği yönüyle de, düşünürlüğü yönüyle de saygın bir köşe yazarımız, Türk aydını ile Batı aydını arasındaki farkı yazıyordu. Ona göre Türk aydını “iyi ihtilal” ile “kötü ihtilali” ayırıyor; Batılı aydın ise ihtilallere kökten, prensipten karşı. İhtilalin “iyi”si olmaz. Sanırım şimdi aydınlarımızın çoğu böyle düşünüyor.
Belki ‘demokrat’lığa ne denli sahip çıktığımızı göstermesi bakımından olumlu bir düşünce. Ama acaba salt ihtilallere karşı olduğumuzu haykırmak yeterli mi? Aslında ondan önce ihtilali “meşru” gösterecek ve belki de meşru kılacak ortama karşı çıkmak gerekmez mi? Karşı çıkılacak olan demokrasinin zedelenmesi, yıpratılması, ortadan kaldırılması değil midir?
Demokrat olmak, demokratik hak ve özgürlüklere ve demokratik kurumlara sahip çıkmaktır. İhtilale karşı olmak, anayasa çiğnenirken buna karşı çıkmaktır. İhtilale karşı olmak hakim dokunulmazlığı zedelenirken buna karşı çıkmaktır. İhtilale karşı olmak insan hakları çiğnenirken buna karşı çıkmaktır. İşkenceye karşı çıkmaktır. Yani ihtilale karşı olmak, öncelikle demokrasiyi zedeletmemektir.
Demokrasiyi tanımlamak gerekiyor.
Bir iktidar seçimle de gelmiş olsa milletin çoğunluğunun desteğine de sahip olsa, demokrasiyi kurumları ile hak ve özgürlükleri ile ortadan kaldırmış ise, o hükümeti meşru saymak mümkün müdür? Ve böyle bir durumda da ihtilale karşı olmak demokratlık mıdır? Demokrasi bir milletin yaşama hakkıdır. Onu savunmak da milletin nefis müdafaasıdır.
Her düşünceyi biraz abartıyoruz galiba. İhtilal karşıtı olmayı da. Önemli olan demokrasiden yana olmaktır. Aydın olmak, demokrat olmak ona cesaretle, kişisel özgürlüğü pahasına hatta canı pahasına sahip çıkabilmekle ölçülür. Böylesine yürekli aydınlara sahip toplumların ise ihtilalden korkmalarına gerek kalmaz. Umarım ki önümüzdeki seçimler, millet olarak demokrasi inancımızı bir kere daha perçinlesin.”
Bugün, bu yazıdan 20 yıl sonra, “yargı bağımsızlığı”nın hala demokrasilerin en vazgeçilmez prensibi olduğunu unutmamalıyız, değerli okurlarım.