Ali Nail Kubalı

Ali Nail Kubalı

ankubali@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BU yazıyı kaleme alırken, İzmir, Atatürk’ü, muhteşem törenlerle anmaktaydı. Belki en uzun süre işgal altında kalan kentlerden biri olarak, İzmir, kurtarıcısına şükran duygularını böylesine bir coşku ile gösteriyordu. Belki de bu gün Atatürk’ün yokluğunu her zamankinden daha çok hissediyordu. Ona her zamankinden daha çok gereksinme duyuyordu kim bilir.
Hiç şüphe yok ki; İzmir’in Atatürk’e olan sevgisi, onun temsil ettiği aydınlığı özümsemiş olmasından kaynaklanır. Atatürk’ü, hamasi sözlerle, yaygaralı nutuklarla anlamak ve anlatmak olanaksızdır. Onun en temel öğretisi olayların muhakemeye dayalı bir rasyonalite ile öğrenilmesi ve yorumlanmasıdır. Atatürk’ü şapkaya, giysiye, başörtüsüne indirmeye kalkmak ona ihanettir. “Efendim 70 yıl geçti, her şey gibi Atatürk’ün öğretileri de eskidi” gibi hükümler onu böyle anlayanların sözleridir.
Atatürk, düşünmeyi savunmuştur, muhakeme etmeyi savunmuştur, öğrenmeyi savunmuştur, dinin çağdaş bilgilerin ışığında yorumlanmasını savunmuştur! Hedefi Türkiye insanının, bilgi, kültür, bilim seviyesini yükseltmek, mantık, muhakeme, merak ve sorgulama yeteneklerini geliştirmektir. 21’inci yüzyılın terminolojisi ile insan kaynağının kalitesini yükseltmek, Türkiye’yi öğrenen, inovasyon yapan, buluşlar yapan bir ülke haline getirmektir. Bunlar eskiyebilen, modası geçebilen düşünceler midir?
* * *
Atatürk’ün yaptığı bütün reformlar insan merkezlidir. Yazı reformu, kolay öğrenilebilen, fonetik bir alfabe ile her yaştan vatandaşın okuma yazma seviyesini yükseltmeyi amaçlar. Yazı dilinin sadeleştirilmesi, okuma yazma öğrenen milletin okuduklarını anlayabilmesi için, anlaşılabilir kütüphaneler oluşturmayı amaçlar. Sayıları süratle arttırılan ilk, orta ve yüksek öğrenim kurumları, yurt dışına devlet bursları ile okumaya gönderilen onca öğrenci, halk evleri, hatta kıyafet reformu, hepsi insan iradesini hurafelerin, sahte mürşitlerin etkisinden kurtarmayı hedeflemiştir. Atatürk’ün kalkınma modeli 21’inci yüzyılda geçerliği kanıtlanmış insan odaklı kalkınma modelidir.
* * *
Ancak bu gün, Türkiyemizin zayıf olmasının kendi çıkarlarına uygun düştüğü üç büyük güç odağı vardır. Birincisi AB içinde Türkiye’yi kendi hegemonyalarına tehdid olarak gören, ancak Türkiye’nin üyeliğini resmen reddettikleri taktirde güçlü ordusu, genç nüfusu, Avrupa içindeki milyonlarca insanı ile ürkütücü bir güce sahip olan Türkiye Cumhuriyetini güçsüz ve bölünmüş bir ülke halıne getirmek isteyen Fransa, Almanya, Avusturya gibi ülkelerdir. İkincisi bunlardan destek alan PKK ile dağdaki ve ovadaki yandaşlarıdır. Üçüncüsü Türkiye’de dine dayalı bir yönetim kurmayı hedefleyen, gene büyük oranda Batı’dan destek alan siyasi İslam ve onun iç teşvikçileri olan “südo-entelektüeller” dir.
Bu üç güç odağı da müşterek hedeflerine Türkiye’nin gelişmesinde, güçlenmesinde, birliğinde en önemli etkenlerin başında olan Mustafa Kemal’i ve onun bilimsel rasyonalizmini almıştır.
Profesör Dr. Yaşar Nuri Öztürk, “Dindar” lardan kesinlikle ayırdığı “Dinci” lerin, İslam tarihinde ve evrensel düzeyde özgürlüklere ve bizatihi insan oğluna karşı nasıl bir zulüm odağı haline geldiğini Ekim ayında yayınladığı “İnsanlığı Kemiren İhanet: Dincilik” adlı son başyapıtında açıklıyor.
Bu mükemmel eser okunduğunda Siyasi İslam’ın neden kendi bekası için Atatürk rasyonalizmine evrensel düzeyde cephe almak zorunda olduğu bir kere daha anlaşılıyor.