Tasavvuf edebiyatının da dikkatini çeken lale sonsuz sürekliliğin edebi sembolü olarak görülmüştür.
Klasik Türk edebiyatında çiçeklerin önemi malumdur. Gülün bahçelerde, edebiyatta ve sanat dünyasındaki güçlü egemenliğini sadece çok ciddi bir rakip olan lale sarsabilir. Lale şahıslarda güneyli çekik gözlü sevgiliyi, uzuvlarda elma yanağı, eşyalarda kadehi, kozmolojide ise tüm dolgunluğu ile Ay’ı sembolize eder. Hava, toprak, su ve ateş arasında sadece ağırlığı olmayan ateşle de varlıktaki yokluğun rengarenk halleriyle ifadesidir.
Lale; hiç neden demeden vardır bir sebebi diyen maşuğun aşığa olan aşkının sessizliğidir. Etraftaki bunca kalabalıklara rağmen gözlerini kapayan, kulaklarını sağır edip kendisini topluma feda ederek sevgiliyi koruyan sevgilinin sessiz bekleyişidir. İçi ağlarken dışarıya renkleri ve halleriyle halini göstermeyendir.
Önemli bir motif
15. yüzyıldan itibaren edebiyatımıza iyiden iyiye yerleşen laleyi ilkbaharla birlikte gerek biçimi gerekse de içeriğiyle birlikte en iyi ifade eden şair Nedim’dir.
“Erişti nevbahar vakti açıldı gül ü gülşen; çerağan vakti geldi lalezarın didesi ruşen”
Lale tasavvuf edebiyatının da dikkatini çekmiştir. Harflerin rakamsal değerleri üzerinden laleye yaklaştığınızda Allah ile aynı rakamsal değerde olduğunu görürüz. Gerek Allah gerekse de lale 66 sayısını karşılar. Allah ile aynı harflerle yazılmış olması sebebiyle halk arasında “Allah’a bağlandım” ifadesini 66’ya bağlandım deyimi karşılar. Bu nedenle Anadolu süsleme sanatında lale önemli bir motif olarak karşımıza çıkar. Öte yandan lale ismi ters okunduğu takdirde hilal olarak okunur ki Türk-İslam kültür tarihinde bu yönüyle daha kuvvetli bir şekilde yer edinir. Bu bağlamda lale zaman ve mekanlara bağlı kalarak anlamlandırılmıştır. Birçok anlam yüklenmiş olmakla birlikte özellikle divan edebiyatı boyunca yüklenmiş olduğu tüm anlamları koruyabilmiş olan lale sonsuz sürekliliğin edebi sembolü olarak görülmüştür. İsminin Allah ile aynı harflerden oluşması nedeniyle Yaradan’ın ezeliyetini, Yaradan’ın ebediyetiyle sonsuz ve sürekli olarak renkleri ve kokusuyla onu seyredenlere yayar. Gül, bülbülü dile getirir; lale herkesi secdeye yönlendirir.
Yeryüzünün tarihi ve coğrafyasıyla en güzel şehri olan İstanbul günümüzde laleyi tüm görkemiyle yaşatmaktadır. Bir anlamda Lale Devri’nde gördüğü hürmeti yeniden elde etmiştir. Lale Türk kültür dünyasında anlam ve önemini kazanmıştır. Bu nedenle Türk çiçeği diyebileceğimiz bir geçmişi ve bunun sanat ve edebiyatta birçok göstergesi vardır. Hollanda laleyi Osmanlı’da gördü, sevdi ve sembol haline getirmeye çalıştı. Oysa ki lale son yıllardaki duyarlılıklarla birlikte yeniden ait olduğu toprak ve medeniyet içerisine döndü. Şair Orhan Murat Arıburnu’ya lale üzerinden İstanbul’a bakışlarımızı çevirelim:
Laleli
Lalelim
Lalelide oturur..
Laleli, lale olur lalelimden
Laleliden geçilir
Lalelimden geçilmez...
İstanbul Galata Mevlevihanesi’nde yetişmiş olan Şeyh Galip ise kendi duygu dünyasını aşağıdaki beyitle dile getirmiştir..
“Şehid i aşkın oldum lalezar ı dağdır sinem; çerağ ı türbetim şem i mezarım varsa sendendir”
Lale birçok rengiyle sonsuz sürekliliği ifade etmekle birlikte kırmızı renkli haliyle Ahmed Paşa gibi şairler tarafından utangaç sevgiliyi işaret eder.
“Aceb mi bağ kenarında dursa lale i hacil; ki lalezar ı camalin de nar u zarındır”.
Gül bülbüle naz eder, nergiz suya boyun eğer, lale sevgiliyle yanak yanağa değer...