M.Ö. 479’da yapılan Yılanlı Sütun 1700’lü yıllara kadar hiçbir hasar görmeden muhafaza edilmiştir. Fakat bugün yok olmak üzeredir
Şayet hayvan ve bitkiler içerisinden Anadolu kültür dünyasının en dikkat çeken ve Anadolu’ya özgü motifleri belirlenecek olsa ilk akla gelen yılan, kartal, çınar ve selvi olur. İnsanoğlu uygarlık serüveni boyunca ilkin gökyüzünde gördüğü ay, güneş ve yıldızlara, akabinde yerleşik hayata geçtikten sonra ise başta boğa ve yılan olmak üzere cisimlere, varlıklara anlamlar yüklemişlerdir. Bunlar arasında en dikkat çekici olan elbette yılandır. Çünkü M.Ö. 10 bin yılında inşa edilen ilk tapınak olan Göbeklitepe’de engerek yılanları doğurgan özellikleri üzerine insanoğlunun düşün dünyasında yer almaya başlamıştır. Yılan, Mardin bölgesinde “Şahmeran” adıyla bir tahta sahip olmakla birlikte Anadolu’nun birçok yerinde sembol dilinin en önemli figürü olarak karşımıza çıkar. Yılanlı Hamam (Tarsus’ta), Yılancık Ocakları (Konya’da), Yılanlı Sütun İstanbul’da.
Maddi ve manevi kültürel miraslarımızı büyük oranda koruyamamış olmamızın temel sebebi elbette geçmiş ile bağ kuramamanın verdiği cehalettir. Binlerce kültürel miras eserimizin yok olmak üzere adeta terk edilmiş olduğunu izlemek büyük üzüntü kaynağıdır. Bilen anlar, anlayan ise hem saygı duyar hem de korur. Bilmeyense ya tahrip eder ya da yok sayarak doğanın fiziksel kuralları içerisinde onun yok olmasına seyirci kalır. İstanbul’da dahi yüzlerce eser ve yapı bu modern çağda dahi yeterli ilgi ve bakımdan uzaktadır. Bunlar arasında ivedilikle korumaya alınması gereken eser Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Yılanlı Sütun’dur.
Zaferin sembolü
M.Ö. 479’da otuz bir Helen şehir devletinin bir araya gelerek Perslere karşı kazandığı zaferden sonra yaptıkları bu anıtsal eser günümüzde yok olmak üzeredir. Helenler zafer sonrası bronzdan yapılmış savaş araç ve gereçlerinden bir kısmını eriterek üç başlı ve yirmi dokuz boyunlu bir yılanlı sütun yaparlar. Ve bu anıtı Delfi’deki Tanrı Apollo Bilicilik Merkezi’ne yerleştirirler. İnançlarında önemli bir yeri olan Tanrı Apollo’nun üç başlı ejdere karşı zaferini kendi zaferleri ile eş değer tutarak hem Tanrı’ya öykünürler hem de Persler gibi güçlü bir düşmanı alt etmenin gururunu bu anıt ile sonsuzlaştırırlar. M.S. 324’de İmparator Konstantin, bugün İstanbul olan bu güzel şehri Konstantinapolis adıyla Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan eder. Ve şehri imparatorluk sınırlarındaki her yerden getirdiği anıtsal eserlerle donatır. Hipodromun spina alanına Delfi’den getirdiği Yılanlı Sütun’u yerleştirir.
Osmanlı dönemi İstanbul şehrinde de bu defa Sultanahmet Meydanı olarak bilinen yerde 1700’lü yıllara kadar Yılanlı Sütun hiçbir hasar görmeden muhafaza edilmiştir. Akabinde üç yılan başının üzerinde yükselen kazan ile taşıyıcı yılan kafaları kırılır. Bugün ise zamanla meydan zemininde yaşanan dolma nedeniyle bu anıtsal sütun sözde bir koruma çemberi içerisinde ve çukurdadır. Yağmur, kar, sıcak - soğuk farklılıkları, kimi kemirgenler ve elbette insanların attığı çöplerle hızla yok olmak üzeredir. Ne varlığı ne de yokluğu bilmeyenler nereden bilsinler maddi ve manevi mirasların değerini....