Hz. Mevlânâ’nın ilk kelimesi dinle ile herkesi Hz. Mevlana’dan dinlemeye devam edelim
Bişnev in ney çün şikayet mi koned,
Ez cüdaiha hikayet mi koned
Dinle bu ney nasıl şikâyet ediyor,
ayrılıkları nasıl hikâyet ediyor
Cenab-ı Yaradan Hz. Muhammed’e (sav) Kur’an-ı Kerim’i Cebrail vasıtasıyla indirmeye başladığında o mübarek yüzüyle “ikra” (oku) diye buyurur. Yaradan Hz. Muhammed’in elbette okuma yazma bilmediğini biliyordu. “İkra” bir metni sözlü harflerle okumak değildir “anlamak, dinlemek, toplamak” anlamındadır.
Hz. Mevlânâ da “Mesnevi”ye bu anlama öykünerek “Bişnev” (dinle) diye başlar. Böylece en baştan Mesnevi’nin kaynağını belirtir. Kuran ayetlerini ve Hz. Peygamber’in ilhamlarını, sözlerini ve bunlardan anlayabildikleri kadarını bir de benden dinle demek istemektedir. Dinle bu ney’i derken aşk ateşi ile baştan sona olan yolculuğunu ve bu yolculuk sırasında neler yaşadığını, şikayet gibi görülen ama aslolanın aslını hikâyet ettiğini belirtir.
Dinle cancağızım, çünkü insan kulaktan gelişir. Duya duya, dinleye dinleye aşk şarabını kana kana içer. Ardından da kandıra kandıra bu şarabı isteklilere sunar. İnsanları türlü yalanlarla kandıranlar ile kana kana, dinleye dinleye sarhoş olanların sözlerinden kanmaları arasındaki farkı dinleyerek anlamalısın.
İnsan-ı kâmilin sembolü
Ney enstrümanı tasavvuf dairesinde insan-ı kâmilin sembolüdür. Kamış haldeyken bedeni, türlü işlemlerden geçtikten sonra ise kâmil insanı ifade eder. Hz. Mevlânâ: “Beden kamışını sen delik deşik ettin; senin elin açtı şu delikleri ey Allahım.”
“Ney ile konuştum; dedim ki: ‘Sana kim cefa etti? Bu şekilde hiç konuşmadan feryatlar, iniltiler nedir?’ Ney cevap verdi: ‘Beni şeker dudaklıdan ayırdılar; feryatsız, figansız yaşamayı bilmiyorum ki.’”
“Ne lazım ney’imize neyzen lazım… Öpüşmek, tanışmak değil görüşmek lazım.” Mevleviler eşyanın her çeşidini öperek kullanırlar ki buna görüşmek adı verilir. İnsan, insanın secdesi olması gerektiğinden dolayı da Mevleviler birbirlerinin ellerini kavrayarak aynı anda eğilerek karşılıklı öperler. Bu görüşme ile canlar birbirlerini asıl kaynağa öykünerek hatırlar. Can canın kıymetini bildiği ölçüde kıymet görür. Bunun için de dünyevi makam, sıfat, isim gibi insanları birbirlerine karşı mesafeli tutan kalkanları yok saymak gerek.
Hz. Mevlânâ’nın söze “b” ile başlamasının nedenlerinden biride elbette besmelenin de “b” ile başlamasıdır. Dinlemenin anlamını besmele ile anlamlandırır. Kuran-ı Kerim’in bütün sureleri besmele ile başlarken sadece Tövbe suresi “b” ile başlamaz. Ancak Tövbe suresinin ilk kelimesi de “b” “beraatün” ile başlamaktadır. Ve “beraatün” bu bir uyarıdır anlamı taşır. Bu bağlamda Yaradan’a göre kün “ol” ne ise kullara göre de “besmele” odur. Yani Yaradan’a kul olan herkes de her işlerine, her gönlünden geçirdiklerine besmele ile başlarlar ise istek ve arzularını gerçekleştirmiş olurlar. İnsani akıl ile her işim gerçekleşmedi diye bir şüpheye düşenlere Hz. Mevlânâ der ki: “Yaradan seni senden daha iyi bildiği ve seni senden daha iyi koruduğu için etmiş olduğun duada bulunanları senin hayrın, selametin için kabul etmedi.” Hz. Mevlânâ; her istek, arzu veya endişenin sonucuna göre sükûnetini muhafaza edemeyenlere şunu söyler; “Deme bu niye böyle, yerindedir o öyle, hele sen sonu seyreyle, bak gör Mevlam ne eylerse güzel eyler.”
Hz. Mevlânâ’nın ilk kelimesi dinle ile herkesi Hz. Mevlana’dan dinlemeye devam edelim.
“Dinle; kalp kulağı ile duyup sonra sana seslenen insan-ı kâmilin sesini dinle. Şayet insan-ı kâmilin sesine talip isen, böyle bir insan olmak muradındaysan dinle. Besmele Kuran’ın anahtarıdır; bişnev de ‘Mesnevi’nin. Anahtar olmasını bilenlerin kilidi açabileceğini unutma! Sen ‘Mesnevi’ye yaklaşmadan önce bişnev adlı anahtar ol. Sonra ‘Mesnevi’ adlı denize dal. Oradan çıktığında bu sefer anahtarının adı besmele olacaktır. Artık ucu bucağı olmayan Kuran denizine girmeye hazırsın.”