Ülkemize ziyarete gelen turistlere Anadolu’nun derinliklerini iyiden iyiye tanıtmalıyız ki Anadolu’nun kadim yurt olduğunu anlayabilsinler.
Bilge “kış” mevsiminde yaşadığımız Kars şehrinden Anadolu’nun kültürel olarak dip noktası olan Göbeklitepe üzerinden tüm Anadolululara “Merhaba”. 2019 yılı son derece doğru bir kararla “Göbeklitepe Yılı” ilan edildi. Takvimsel tarihin şu an için “sıfır noktası” olan Göbeklitepe inanç alanını tüm dünya görmelidir; ancak ilkin Anadolu’da yaşayan bizlerin Göbeklitepe’yi basit ziyaret gezilerinden çıkarmamız gereklidir.
Anadolu’da yaşayan herkes ivedilikle kültürel miraslarımız üzerinden “Biz, bizim” diyebilmelidir. Her insanın iki vatanı vardır. Kadim olanı Yaradan’dan geldiğimiz cennet bahçesidir; zahiri olanı da üzerinde yaşadığımız coğrafyadır. Her insan Yaradan’ı ve üzerinde yaşadığı coğrafyayı sever. Ancak sevmekten öte aşık olabilmek için tanımak gereklidir. Sevenler ayrıdır iyiden iyiye tanıyanların aşkı ise bambaşka bir lezzettir. Tatmayan, tanıyamayan nereden bilebilir neyin ne olduğunu?
Son derece önemli bilgiler
Bu bağlamda Göbeklitepe M.Ö. 10 bin yıl öncesi Anadolulu hemşehrilerimiz hakkında bizlere son derece önemli bilgiler, mesajlar vermektedir. Ülkemizi ziyarete gelen turistler nihayetinde gezer giderler; onları turizmin bütün iyi olanaklarıyla misafir edip uğurlamalıyız. Ancak onları Anadolu’da gezdirmemeliyiz, onlara Anadolu’nun derinliklerini, yüksekliklerini iyiden iyiye tanıtmalıyız ki Anadolu’nun kadim yurt olduğunu anlayabilsinler. Bunu onlara anlatmaya çalışırken derdimiz bizi tanımadıklarından dolayı mahcubiyetimiz değildir; derdimiz onları bilgilendirmek, bilinçlendirmektir. Anadolu’yu bilmeyen, tanıyamayan Anadolu’nun bir başkası tarafından yeterince bilinmemesinden mahcubiyet duyar, Anadolu’yu yaşayarak tanıtanlar ise Anadolu’nun tüm evrensel değerlerini bir tepeden diğerine, bir dereden ötekine doğru coşarak anlamlandırarak tanıtır, sevdirir.
Anlam ve yapı bilimsel olarak Anadolu’nun en derin noktası olan Göbeklitepe’den Anadolu’nun en yüksek noktası olan Ayasofya’ya doğru hem Anadoluluların hem de tüm insanların bakışlarını gerçeğin gerçekliklerini tahlil ederek çevirmeliyiz. Aksi halde basit soru ve yönelimlerle Göbeklitepe ve Ayasofya nezdinde Anadolu’ya zaman ayıran insanları yalnızca gezdiririz, gezmelerine neden oluruz.
Anadolu’yu yaşayarak tanıyan ve anlayan herkes Göbeklitepe, Ayasofya, Selimiye, Hattuşa, Sümela ve daha yüzlerce motifin değerlerinden değerlendiği için sessizce gururunu yaşar. Ancak Anadolu’dan bihaber cahil cühela karşısında da yeri geldiğinde silindir olur ezer geçer.
Göbeklitepe’yi bütünsel anlamda anlamlandırdığımızda hemen eteklerinin altında boylu boyunca uzanan Harran ovasındaki “Sin” mabediyle bağ kurabiliriz, Yakup Peygamberin başının altına yastık yaparak uyuduğu taşı Harran ovasından dolayı Kibele’nin bazalt taşına benzetebiliriz, ilkin koç ve koyunun Göbeklitepe’nin arka bahçesinde evcilleştirildiğini ve buğdayın yine bu bölgede yetiştirildiğini görebiliriz.
Aksi bir durumda tarihin dip noktası olan Göbeklitepe için “Bu ‘T’ şeklindeki tonlarca taşı nasıl yonttular?” veya yeryüzünün gök kubbesi olan Ayasofya için de “Bu kubbeyi nasıl yaptılar?” gibi yersiz, değersiz sorular ve bunlara cevap olan niteliksiz yaklaşımlarla Anadolu’nun genelini tanıtamayız.