İnsanın yarattığı şeyin kökeni inançsal kültürü olduğu için bunun yansıması olan sanat eserleri de elbette türlü biçimlerde kendisini var eder.
1’den 7’ye ve 7’den de 1001’e kadar sayıların sembol dili içerisinde kendilerine yüklenmiş anlamları önem arzeder. İnsanoğlu inançsal kökenli birçok adet, gelenek ve milli unsurlarla şekillendirdiği kültürleri içerisinde renk ve sayılara eril-dişil, sıcak-soğuk, uğurlu-uğursuz gibi temelde zıtlıklarıyla birbirinin açıklanması, kabullenilmesi ve reddedilmesi odaklı anlamlar vermek için çok çaba göstermiştir.
İnsanoğlu uygarlık tarihi boyunca gökyüzü ve doğada gördüğü her şeyi, bilinemezlik sebeplerinden dolayı ortaya çıkan korkusu gereği, hayal dünyalarının doğaya yönelik sorduğu bilimsel sorulara bilimdışı cevaplar vermişlerdir. İnsan her zaman bilmediği şeyden korkar ve bilinmezlik birçok sebeple gerçekleri hayal dünyasının cevapları ile karartırsa, insan o kadar da bilmediğini, eş deyişle gerçekleri reddeder.
Bir şey ne denli gözlem, deney ve tecrübeler ile aslolan gerçeklikleriyle bilinir hale gelirse o denli de sembol dili içerisindeki yerinin önemi azalır. Bir şey, ister kendi dairesinde her şey olsun isterse de bir başka kültürel daire içerisinde hiçbir şey olsun, o şeyin nerede her şey ve nerede de hiçbir şey olup olmadığını da bilmek gerekir. Keza bir şey farklı coğrafyalarda, farklı kültürlerde kendi ihtiyaçlarına göre sembolleştirilir. İnsan ihtiyacı olan şeyi yaratır; yarattığı şeyin kökeni de inançsal kültürü olduğu için bunun yansıması olacak olan sanat eserleri de elbette renk, sayı, şekil ve türlü biçimlerde kendisini var eder. Bununla birlikte anlamlandırılmış olan her türlü sembolü kendi dönemleri içerisinde anlamlandırmak gerekir. Olası bir sembol aynı coğrafya ve aynı kültür alanında inançsal değişiklikler nedeniyle zaman içerisinde anlam değişikliklerine, anlam kaymalarına veya tamamen anlamının reddiyesine doğru seyir gösterebilir. Bunun temel nedeni de elbette kültürün varlık sebebi olan inançtır.
Bir’i anlayamayan ikiliğe düşer
Bir sayısı başlangıç ve eril sayı olarak anlamdırılmıştır. Bir; noktanın sonsuzluğunun son bulma yeridir. Eş deyişle başlangıç ve sonun buluşma anıdır. Dolayısıyla bir sayısı zaman dilimi içerisinde “an”dan ibaret olduğu için her şeydir. Bu nedenle zaten her şeyi bir şeye indirgeyebilenler kadim kültür erbabıdırlar. Bir; tek tanrılı dinin yaratıcısı olanın sayısal remzidir. Harf olarak karşılığı alfa veya elif harfleridir. Başlangıç ve sonun aynı şey olduğunu bilenler, aşyanın çoğulu olan şey’in biçiminden içeriğine doğru yol alırlar. Yol bir’dir. Bir’den haberdar olamayanlar bir’den korktukları için yakarırlar; bir’den haberdar olanlar ise ona yaklaşırlar; her bir adım ve sayı ile... Bir yavaştır, sessizdir, serindir. Bir kendisinden sonra gelen ikinin varlık nedenidir. Bir’i anlayamayan iki ile ikiliğe düşer.
İki dişildir, topraktır, bir’den doğar doğmaz üç’e hamile kalmıştır. Bir; nebat içerisinde hurma, iki ise elmadır. İkiz çocukların sahibi Havva’nın hikayesi ile bir elmanın iki yarısı olan Habil ve Kabil söylencesiyle adeta yerleşik toplumlar arasındaki ekonomik mücadele başlatılır. Bir biz derken iki ben dedirtir. Bir basite yakın iki ise teferruat meşreplidir. Güneş-ay, doğu-batı, sağ-sol sıcak-soğuk, acı-tatlı, hava-ateş, su-toprak ilişkilerinde birbirlerine karşı izahat ve varlıklarının delilleri görülmelidir. Yoksa itici ve karşıt taraflar değillerdir. Keza Anadolu’nun arkaik sembolleri olan kartal ve labris baltası iki başlı olarak işaret edilemez. Çift başlı kartal ve çift ağızlı balta tanımı ile sembol dilinde kendisini tam olarak ifade eder. Baştaki iki göz kusur bulur kusur arar. Bu iki göz kör edildiği takdirde, gönülde bir başına olan göz açılır.