İnsanoğlunu bütünsel olarak huzura ve barışa götürecek olan insani maya doğudadır.
Geçmişten günümüze siyasi, askeri ve ekonomik olarak gücü eline geçiren her kimse mutlaka derin bir kültürel miras geçmişine sahip olmalıdır. İnsanlar gibi devletler de asalete muhtaçtır. Kadim geçmişi olmayan devletler bir gün elde ettiği/ edecekleri tüm güçleri zorbaca, kibirli ve pervasızca diğer devletlere karşı her koşulda kullanmışlardır. Dinsel olarak misyoner, ekonomik olarak emperyal olan bu anlayış (Amerikan bakış açısı) birkaç yüzyıldan itibaren dünyanın başına bela olmaya devam etmektedir. Lakin! Kadim doğu halkları şayet bir gün değerlerini yeniden fark edip tüm dinamiklerini değerlendirebilirlerse insanoğlu yeniden huzur, bolluk ve berekete kavuşacaktır. İnsanoğlunu bütünsel olarak huzura ve barışa götürecek olan insani maya doğudadır. Batı insanının insani değerlerinin gücü, tüm insanoğlunun huzur ve barışını topyekün sağlamaya geçmişte olduğu gibi günümüzde de yeterli değildir. Ancak doğu insanı da atalarının olgunlaştırmış olduğu değerleri uzun zamandan itibaren kaldırdıkları raflardan indirmek durumundadırlar. Geçmişe öykünmeyi bir tarafa bırakıp geçmişte atalarımızın başarılarını yeniden tekrar ettirmek için çağdaş tüm doneleri kullanarak güçlenmek durumundayız. Ve bunun için:
İnsani erdemler ile yeniden haşır neşir olmak zorundayız, bilim sanat ve kültür dünyamızı çağdaş ihtiyaçlara göre geliştirmek zorundayız, sermayeyi belirli bir kesime değil genele yaymak durumundayız, burjuvanın devamlılığına olanak tanımalıyız, fikir ve düşünce özgürlüğünü sağlamak için özgür düşünce dünyasının temellerinin atılabileceği eğitim sistemini kurmalıyız, mezun değil eğitimli çağdaş insanlar yetiştirmeliyiz. Bir makama nasıl gelebilirimden öte o makama geldikten sonra nasıl katkı sağlayabilirimi düşünen erdemli insanlar yetiştirmeliyiz. Geçmişte defalarca yaşadığımız görkemli günleri hem hatırlamak hem de gelecekte aynı görkemli günlere kavuşabilmeyi arzulamak için 18. ve 19. yy’lardaki Osmanlı ile Amerika arasındaki güç dengelerini ifade eden birkaç örnek verelim...
Deve bakıcısı Hacı Ali
Şu an için dünyanın askeri süper gücü olmakla birlikte kültürel anlamda büyük çoğunluğu dünyadan öte diğer eyaletlerden bile habersiz olan Amerikan topluluğunun ilk yöneticileri Osmanlı’ya tam 29 yıl boyunca vergi vermiştir. Sultan 3. Selim döneminde Akdeniz’de ticaret yapan Amerikan gemilerine verilen izin ve sağlanan güvenlik nedeniyle Amerika 1795’ten 1824’e kadar adeta Osmanlı’nın vergi mükellefidir. 1776’da İngilizlere karşı verilen bağımsızlık savaşından kısa bir süre sonra güçlenmek için ticaret yapmaya çalışan bu toy devlete ilk ticari kazanımları elde edebilmesi için Osmanlı müsamaha göstermiştir. Öte yandan Sultan Abdulmecid 1855 yılının temmuz ayında Amerikalılara ağlaya zırlaya istedikleri 34 çift deveyi küçük bir meblağ karşılığında satar. Hatta 4 çift deveyi de benden olsun diye hediye eder. Hediye muhatabın değerine göredir elbette. Amerika’yı ciddiye alsaydı 34 çift devenin lafı mı olurdu?
Develer İzmir’den gemilere yüklenirken develer hakkında bilgi sahibi olan Hacı Ali adlı bir deve bakıcısı da Amerika’ya götürülür. Asıl adı Philip Tedro olan bu adam Rum asıllıdır. Sonradan Müslüman olur ve Hacı Ali adını alır. Amerika’da oldukça ilginç hayat süren Hacı Ali, Meksikalı bir kadınla evlenir. Zaman içerisinde Arizona halkının sevgi ve sempatisini kazanan Hacı Ali’nin vefatı sonrası ona anıt mezar yaparlar. Mezarının üzerine de bir deve figürü yerleştirirler. Arizona halkı tarafından “Hi jolly” olarak tanınan Hacı Ali bu deve sürecinin renkli portresidir. Osmanlı, devenin deve olduğu dönemde Amerika’ya yardım etmişken bugün Amerika pireyi deve yaparak vefasızlık etmektedir.