Doğadan gelen her türlü hastalığa karşı kültür dünyası olarak ilaç olmak tıp insanlarının temel ahlak ilkesiydi.
Sağlık deyince herkesin aklına tereddütsüz Anadolu gelir. Tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat İstanköy Adası’nda yaşamış ve hastalarına şefkat ve merhametle yaklaşarak tedavi etmeyi yeğlemiştir. Elinden düşürmediği bastonu, kendisi ne kadar çaresiz olursa olsun bastonuna dayanarak hastalarına ulaşmak durumunda olması gerektiğine bir atıftır. Gerek Hipokrat gerekse de modern tıbbın babası olan Bergamalı Galen hastaları karşısında küçülürlerdi, onları tedavi edememe durumunda tanrılardan af dilerlerdi. Hastaların sınıfsal ve maddi durumunun doktorlar nezninde değeri ve önceliği yoktu. Doğadan gelen her türlü hastalığa karşı kültür dünyası olarak ilaç olmak tıp insanlarının temel ahlak ilkesiydi...
Sağlık tanrısı Asklepios ve onun hemşiresi Hijyen, Anadolu mitolojisinin en önemli soyut yaratımları olmakla birlikte antikite dönemden Osmanlı’ya kadar Anadolu tıp ve sağlık konularında tüm dünyaya öncülük yapmış bir birikime ve kurumlara sahipti.
Peki ya şimdi?
Şefkat, merhamet, sabır, cömertlik, adalet teknik bilgi ve beceriden büyük oranda yoksun sağlık çalışanlarının yüzünden Anadolu’da hastaneler parasız veya çok pahalı otellerden farksız bir durumdadır. Hasta psikolojisinden anlamayan, hastaya hapishane gardiyanları gibi emir ve komuta veren, yaptığı hatalar nedeniyle hastanın vücudunda bıraktığı hasarı normal gören bir yığın liyakatsiz çalışanlarla dolmuş hastaneler bu niteliksizlikleriyle hiçbir zaman geçmişte olduğu gibi şifahane düzeyine erişemeyeceklerdir.
Hastasına şifa olabilmek için çırpınır
Bilgi mutlaka derin olmalıdır ki görgülü bir yaklaşım sergileyebilsin, nezaket ve zarafetini görgüsünden alan bir hekim hastasına şifa olabilmek için çırpınır. Bununla birlikte doğal olan hastalığı doğaya yönelerek tedavi etme derdinde olur. Hastasının bedenine alelacele tomografi ve diğer kanserojen ışınları yükletmez. Şayet bir hekim hastasını görür görmez tomografi istiyorsa bu onun yeteri kadar öngörüye sahip olamayışının göstergesidir.
Son bir hafta içerisinde birkaç beş yıldızlı otel konseptine büründürülmüş hastanede geçirmiş olduğum zaman neticesinde bu tespitleri üzüntüyle edindim. Öncelikle binaların iç giyiminden öte hastaneleri şifahanelere çevirebilecek donanımlı kişilerin mesleki olarak donatılması gerekiyor. Başhekiminden hasta bakıcısına kadar tüm personel öncelikle bilmelidirler ki tamamı hastalar için oradalar. Hastalara hizmetli olarak hastanelerde bulunmaktalar. Birçok meslekte hata payı, olasılığı vardır ancak hayati önem arz eden meslek gruplarında böyle bir olasılık söz konusu değildir.
Ayrıca acil servislerde görev yapan çömez doktorların acil bir vakaya müdahale etmesini nasıl bekleyebiliriz? Ve onları görevlendirenler bunu nasıl onlardan bekliyorlar? Adı üzerinde acil bir müdahale ihtiyacı duyan gelmektedir bu bölüme. Ancak karşısında tıbbiyeden henüz yeni mezun olmuş bir doktor adayı var.
Tıbbiyenin sembolü yılandır
Hipokratın, Galen’in, İbn-i Sina’nın şifa dağıttığı bu topraklarda şifa dağıtmak için paye alanlar şunu unutmamalıdırlar: Bu kadar güzel ama kısa olan hayatı işinizi iyi yapmayarak bir de siz kısaltmayın. Şifa dağıtarak ömrü uzatmanız gerekirken hastayı iyice hasta ederek ömrü zehir etmeyin. Tıbbiyenin sembolü yılandır. Kimi hekimin teşhisine göre yılan zehir olur kimisinin teşhisine göre ise panzehir olur.
Şifa dağıtan hekimler aşk ile kalsın; aksi haldekiler de akıllarını başlarına alsın...