İnsanlar gönüllerinin derinliklerine inmek zorundadırlar. Keza, Yaradan herkese gönlünün derinliklerinde ona iyi ile kötüyü ayırt etme kabiliyeti vermiştir. Her kim görünüşteki isim, sıfat ve makamı gönlünün derinliklerine inemeden kullanırsa hata işler.
İnsanoğlunun en büyük sorunu yaradansal ahlaka dayalı insanlık değerlerinden hızla uzaklaşmış olması ve bunu yeni kuşakların da büyük oranda devam ettirmesidir. Yaradan’a, onun ahlakıyla yaklaşan kişi ideal bir hayatın içerisinde kendisine yer bulur ve aradığı her şeyi Yaradan rehberliğinde bulduğu için de derinleşir. Yaradan’ın tüm ideallerinden ayrılanlar ise yatay ve yatay olduğu için de sığ bir hayatın içerisine düşerler. Böylece kimileri gerçeğin gerçeklikleriyle haşır neşir olurken derinleşerek yükselirler; kimileri de maddi ve elbette buna doğrudan bağlı nefsi istek ve arzularının istek, endişeleri yüzünden sığ zeminde sürünürler. Yaradan kusur örter kullarını çok sevdiği için, Yaradan şefkat ve merhamet dağıtır kullarına örnek teşkil etmek için, Yaradan cömerttir kullarının birbirlerine cömert olmaları için.
Bilen için bedavadır
İnsanoğlu mutluluğu aramalıdır. Huzur ve mutluluk ise sanıldığı gibi çok pahalı bir şey değildir. Aksine bilen için bedavadır. Kişi sahip olduğu şeylerin değerini bildiği ölçüde zengindir. Sahip olduklarıyla sarmaş dolaş olanlar bu maddi- manevi kazanımları ile huzurlu ve mutlu zaman geçirirler. Sahip olmadıkları şeyleri arzulayanlar ise hem sahip olduklarının değerini hiç yaşayamazlar; hem de hayal dünyasının doğal neticesi olan hırs illetine tutulurlar. İnsan hayal etmeli ancak bu tüm insanlığın kazanım, iyilik, huzur ve barışı için olmalıdır. Kişinin kendi menfaatleri için değil. Hz Mevlana: “İnsanların barışları da savaşları da birer hayalden doğmaktadır. Övünmeleri ve utanmalarının birer hayal ürünü olduğu gibi” der.
Arzu ve isteklerimiz elbette olmalıdır; lakin tamamı zamana, mekana ve makama göre ölçü gerektirir. Öyle ya! Yine Mevlana’nın dediği gibi: “Bir saman çöpü nasıl olur da dağı kaldırabilir?”
İnsanlar gönüllerinin derinliklerine inmek zorundadırlar. Keza, Yaradan herkese gönlünün derinliklerinde ona iyi ile kötüyü ayırt etme kabiliyeti vermiştir. İman ile şüpheyi, doğru ile yanlışı, hayır ile şer olanı gönlünün tahtında kuracağı mahkemede ayırt edebilir diye...
Her kim görünüşteki isim, sıfat ve makamı gönlünün derinliklerine inemeden kullanırsa hata işler. Göklerin görünüşte çok yüksek olduğunu isim ve sıfat düşkünleri söyler. Lakin manevi yükseklik ve yüceliği yaşayanların nazarında gökler ayaklar altına atlas gibi serilir. Hülasa, görünüşte yükseklik cisimlere aittir. Cisimler ise manaya nispetle sadece isimlerden ibarettir.
Cömertlikle belli olur
İnsan asıl kaynağını unutmamalıdır. İnsanın var olma kaynağı Yaradan’dır. Yaradan’dan gelip Yaradan’a döneceğini bilenler yaşamları boyunca Yaradan’a sadece bağlı kaldıkları için özgür ve buna bağlı olarak mutlu bir hayat yaşarlar. Zahiri olarak da insan sosyal sınıfın her daim üyesi olduğunu unutmamalıdır. Sosyal olarak sosyalleşmek ve birlik içinde olmak varken neden insanlar sınıfsal bir hiyerarşi yaratarak ikiliğin pençesine düşerler? Buna geldiği yeri unutmak akabinde de hor görmek derler. Her kim aslının aslının aslını her anlam ve manada unutursa o kişi ne sudan ne de yağdan haberdardır. Hz Mevlana “Her şey kaynağını sudan aldığına sudan yaratıldığına göre, yağın da aslı sudur; su yüzünden meydana gelmiştir. Ey aslını unutan gafil! Nasıl oluyor da bu yağ aslı olan suya ters düşüyor?”
Eğer bu dünyada yokluk varsa bu varlıklı olanların yüzündendir. Yaradan’ın tüm cömertliğini kendi torbalarında toplayarak diğer insanlardan mahrum bırakanların yüzündendir. Varlık peşinde koşan gafillere Hz Mevlana der ki: “Varlığın aynası yokluktur. Hakk aşığı isen Hakk’ın huzuruna yokluk götürme derdinde ol. Böyle bir derdi olanın Allah derdini artırsın. Derdi olmayan nereden bulacak derman arayan canları”.
Yoksullarla varlıklarını paylaşma ahlakında olmayanlar unutmamalıdırlar ki zenginlerin zenginliği ancak yoksulara yaptıkları cömertlikle belli olur.