Mecnun’un Leyla’ya baktığı gözle bakabilenlere “aşk olsun”; Selene için ölümü tercih ederek sonsuz uykuya dalan Endymion gibi aşıklar ise her daim “aşk ile kalsın”
Adı “aşk” rengi kırmızı. Makamı ben yerine sen diyebilmek. Bir güne değil her güne kim aşık olduğu aşkı bütünüyle indirgeyebiliyorsa ona aşık denir. Aşkı için aklını yok sayan aşık her şeyi aşk için organize eder. Öyle ya tanışanlar birbirlerini akılları gereği kategorize ederler, oysa aşıklar birbirlerini organize ederler. Tanışanlar akıllarınca yol almaya çalıştıklarından dolayı birbirlerinin kusurlarını kolayca görür ve kendi lehlerine karşısındakini değiştirmeye çalışırlar. Oysa aşk adı verilen ulvi kavramla buluşanlar birbirlerindeki olası kusurlarını hiç görmezler. Akıl; baştaki gözlerle tanıştığına bakar, aşk ehli aşık ise gönül gözüyle buluştuğunu sarıp sarmalar; tıpkı çölde yetişen sarmaşıklar gibi. Tanışanlar birbirlerine soru sorarlar, buluşanlar ise birbirlerini koklarlar.
Gök kubbenin altındaki bütünsel anlamda en görkemli coğrafya olan Anadolu’da dağlar, nehirler, denizler tanrı ve tanrıçalar arasında ölümsüz aşklara mesken olmuştur; binlerce ölümlü arasında yaşanmış aşklara...
Antakya’nın şelaleleriyle ünlü Harbiye bölgesinde Tanrı Apollo ile Dafne arasındaki aşk, Psyche’ye olan aşkı nedeniyle gözleri kör olarak gösterilen Eros’la Psyche’nin aşkı ya da Bafa Gölü’nü kuşatan Latmos dağlarındaki çoban Endymion ile Ay Tanrıçası Selene arasındaki aşk gibi.
Aşkın gözü kördür derler. Çünkü aşıklar birbirlerini buldukları zaman neyin ne olduğunun veya ne olmadığının derdine düşmezler. Koşulsuz sevgi ve saygı onları ayrı ayrı birbirlerinde güzellikler arama içerisine sokmaz; birbirlerini güzelleştirirler. Keza bir şeyi güzel gösteren o şeyin fiziki yapısından öte ona bakan gözdür. Mecnun’un Leyla’ya baktığı gözle bakabilenlere “aşk olsun”; Selene için ölümü tercih ederek sonsuz uykuya dalan Endymion gibi aşıklar ise her daim “aşk ile kalsın”.
Aşk ateş gibidir
Sözüm ona mitolojinin mitos inançsal dairesine göre günün birinde duygular birlikte otururlarken sıkıntının canı sıkılır ve etrafında bulunan aşk, mutluluk, çılgınlık gibi duygulara “Gelin bir oyun oynayalım” der. Bunu duyan çılgınlık “Sıkıntı haklı; saklambaç oynayalım ama ebe ben olacağım” der. Elbette kimse çılgınlığa ses çıkaramaz ve oyun başlar. Her duygu kendi karakterine göre saklanmak için bir yer arar ve saklanırlar çılgınlık gözlerini kapamışken. Belirlenen süre bitiminde çılgınlık oyun gereği arkadaşlarını saklandıkları yerde bulmaya çaba gösterir. Mutluluğu kolay bir şekilde gökyüzünde asılı duran ay dede üzerinde sobeler. Ancak rengi kırmızı, gözleri, derin dokunuşları daima serin olan aşkı bir türlü bulamaz. Çünkü aşk kendi rengi gibi kırmızı gül bahçesine saklanmıştır. Çılgınlık meşrebi gereği bu duruma çok sinirlenir ve hatta bunun bir oyun olduğunu unutacak kadar şiddet içeren sözlerle sağa sola koşuşturarak aşkı arar. Tam bu esnada oyuna alınmayan haset, hasetliği gereği aşkın saklandığı yeri çılgınlığa söyler. Çılgınlık hemen yanı başında bulunan gül bahçesine bunca zamandan beri bakmadığı için kendi kendine kızar. Ve bu başarısızlığın yarattığı sinirlilik haliyle eline bir üç başlı çatal alarak gül bahçesinin her yerine çatalı batıra batıra aşkı arar. Çılgınlık elindeki çatal ile aşkı ararken yaptığı darbe sonrası çok acı bir çığlık kırmızı güllerin arasından göklere yükseliverir. Çünkü o darbe aşkın gözlerine isabet etmiştir. Çılgınlık bu duruma son derece üzülmüş olsa bile artık “aşk’ın gözü kör” olmuştur.
Helen mitolojisinde aşk tanrısı Eros’un daima gözlerinin kör olarak gösterilmesinin mitos sebebi bu anlatının ifadesidir.
Aşk ateş gibidir; kimini yakar kimisini ise arındırır.
Maddenin geçiciliği gibi değil mananın sonsuz sürekliliği için gökteki Selene’ye olan aşkı uğruna Zeus’tan sonsuza kadar uyumayı dileyen Endymion’a öykünürüz. “Merhaba” Selene gibi aşık olduğu delikanlıyı aydınlatabilenlere; “aşk olsun” Endymion gibi aşkı uğruna kendinden geçenlere.