Hikayesi binlerce olan Anadolu’da hikayeciler azaldı, hikayeden habersizce yaşayanlar ise çoğaldı.
Kültür, sanat ve tarih bilgisi, insanlara öncelikle yaşadıkları ülkeyi tanıtır; bu eğitime bağlı olarak da sevdirir. Vatanı sevmenin temel koşulu o vatanın bütünsel anlamda kültür ve mirasını tanımaktan geçer. Sığ olduğu kadar seviyesiz şikayetlerin tamamının altında bilgi noksanlığına bağlı görgüsüzlük yatar. Anadolu’da doğup büyümüş olmakla birlikte Anadolu kültür ve medeniyetlerine (cahil veya şımarıkça) hiç ilgi duymamış olanların Anadolu’dan şikayet etmeleri ironik bir durumdur. Anadolu, üzerinde yaşayan bu güruhtan şikayetçidir.
Bir kısım yurtttaş düne ait ne kadar değer varsa birçoğunu şimdiki zamana bilgece taşıyamamanın verdiği bağnazlıkla geçmişe öykünürken, bir diğer (kendisini okumuş olarak addeden şımarık lümpen sınıf) ne bildiğini bilen ne de bilmediğini bilen sözde okumuş grup ise Batı’ya kimlikten uzak bir şekilde sempati duyarak bir başka türlü bağnazlık içerisindedir. Anadolu’nun görkemli değerleri ile tanışmamanın verdiği cehaletle her iki grup da kimliksiz ve kişiliksiz bir davranış örneği sergilemekteler. Şayet bir toplum geçmiş kültürünün tahlilini yapmamış ise o toplumun üyeleri Anadolu’nun doğu ve batısıyla ilk tanıştıklarından itibaren onların etki alanına girerek yozlaşır, asimile olurlar.
Toplumlar çağımızda ekonomik veriler üzerinden gelişmiş veya az gelişmiş olarak kategorize edilmektedirler. Oysa ki, az veya çok gelişmişliğin kıstası kültür, sanat ve edebiyat daireleri içerisindeki seviyeleri ile belirlenmelidir. Okumayan, okusa bile okuduğunu anlamayan ve hatta anladığını zamana, mekana göre anlamlandıramayan toplumlar medeniyetten uzaklaşmış demektir. Öte yandan okuma oranının megazin, popüler kültür ürünleriyle değerlendirilmesi de ayrıca bir felakettir. Bir ülkede tarih, nitelikli edebiyat, sanat, felsefe alanına giren eserler okunmuyorsa, anlaşılmıyorsa, akabinde de yaşama indirgenmiyorsa o ülkede cehalet diz boyu değil gırtlağa kadar yükselmiştir.
Bilgeler çoğaldıkça ülke gelişir
Burjuvasını yaratamayan toplumlar dejenere olur. Siyasi sistem mutlaka burjuvanın oluşmasına ve devamlılığına olanak sağlamalıdır. Burjuva demek çok ekonomik imkanları olan ve bu imkanları sanat ve kültür yerine ekonomik tüketiciliğe hoyratça harcayan demek değildir. Burjuva demek ekonomik imkanlarını sanat ve kültür eserlerini korumak, geliştirilmesi için sanatçıları desteklemek, tevazu ile herkes ve her şeyi yüceltmek demektir. Sanat eserlerini müzayade ve galerilerden yatırım amacıyla alanlar burjuva değildir. Bilge meşrebinde olan herkes boş zaman ister. Bilge, sanatçılara tevazu ile saygı duyarak onların düşünce ve ürünlerine maddi ve manevi destek olarak eserler vermelerini sağlar. Bir ülkede bey bey gibi, alim de alim gibi olmalıdır. Bilge, beyin ayağına gitmeyen bey de bilgenin ayağına gidendir. Ne zaman bilgeler ve beyler bu kıstasta çoğalırsa o zaman o ülke her alanda çağa uyar ve gelişir.
Beyler Anadolu’yu karış karış her fırsatta gezerek tanımak durumundadırlar; kültür ve sanat insanları da duyduklarına inanmak değil, her şeyi yerinde görmek durumundadırlar. Anadolu’da seyahat ediniz. Yalnız bir seyahatte varılacak nokta seyehatin ta kendisidir. Bilmeden aranamaz! Bilen de hızlı hızlı yol almaz. Bilgi ilgi uyandırır; ilgi sevgi doğurur, neticesi ise vergi olarak herkese döner. Bilerek bulanların vergisi aktarmaktır; aktaranlardan dinleyenlerin de vergisi ekonomik olanaklarının bir kısmını Anadolu’nun değerlerine harcamaktır. Anadolu’da yaşayan insanlar Anadolu’yu anlamadan şikayet etmesinler. Cahil şikayet eder sık sık. Ehil ise hikaye eder. Hikayesi binlerce olan Anadolu’da hikayeciler azaldı, hikayeden habersizce yaşayanlar ise çoğaldı.
“May” adlı anatanrının ayı olan Mayıs ayında Van’a gidiniz.. Sizleri Akdamar Adası, Süphan Dağı, Artos Dağı, Çavuştepe şehri, Muradiye Şelalesi, Ahlat kümbetleri davet ediyor. Kapatın el kapılarını bir müddet kendinize; girin Anadolu’nun dünyaya açılan kapılarından içeriye...