Herkesin birbirine ve toplumun tüm kurumlarına karşı etik bir sorumluluğu olmalıdır. Etik sorumluluğun içerisini saygı, sevgi, tevazu, hoşgörü doldurur
Neyin doğru neyin yanlış olduğuna, doğru ile yanlış arasındaki farkın nasıl anlaşılacağına dair herkesin bir fikri vardır; ancak unutulmamalıdır ki fikrin toplumun geneli için doğru olabilmesi için yeterli bilgi süzgecinden geçmiş olması gerekir. Bilgi “biz” zamirini içselleştirebilmek için kullanılmalıdır. Bizi bize bizimle birlikte gösteren, söyleten her türden bilginin kültürel ve sanatsal yaklaşımları herkes için en doğruyu gerçekleştirir. Keza ne benim ne de senin doğrun doğrudur; herkes için doğru olan elbette etik olarak en doğrudur.
Sosyal olan her yerde olduğu gibi doğanın tüm yaşam alanında olması gereken ortak yaşam, gerek yaklaşım gerekse de tüketim ve paylaşımlarda bir ölçü belirlemek durumundadır ki buna etik diyebiliriz. İnsanlar kimliklerini ve kişisel görüşlerini içerisinde yaşadıkları toplumdan elde ederler. Bilgi ve bunun nihai neticesi olan fikir üretmekte kişi özgür olmak zorundadır; şayet bir takım sınıfsal, inançsal, ırksal kalıplardan bağımsız değilsek ortaya konacak fikir büyük oranda bilgiden yoksundur. Bilgi seni sana sensiz gösterdiği oranda biz dedirtir. Aksi halde bütünsel anlamda birlikteliği sağlayamadığından dolayı etik dışı kalınır.
Bir toplumu oluşturan bireylerin felsefi tartışmalar içerisinde rahatça olabilmeleri devletin etik kimliğinin de göstergesi sayılır. Elbette her istediğini söylemek etiğin ihtiyacı olan özgürlükle doğru orantılı değildir. Özgürlük her istediğini söylemek, yapmak değil istediğin şeyleri etik kurallar içerisinde yapabilme imkanının olduğunu bilmektir. Bu meyanda herkesin birbirine ve toplumun tüm kurumlarına karşı etik bir sorumluluğu olmalıdır. Etik sorumluluğun içerisini saygı, sevgi, tevazu, hoşgörü doldurur. Tüm bu nezaket ve zarafet dolu ahlaki değer- davranışların olgunlaşabilmesi de elbette içselleştirilmiş bilgiye bağlıdır.
Kendini bulmak yolunda
Dünyada birçok ahlaki inanç var. Hangisi doğru? Bir inancın doğru diğerinin yanlış olmadığını bilginin aslından haberdar olamayan milyonlarca insana nasıl anlatabiliriz? Bu sorunun cevabı hiçbir şekilde ve hiç kimseye anlatılamadı ve anlatılamaz. Ancak izah edilebilir. Ahlaki etik, bilginin aslının aslının aslına muhtaçtır. Salt bilgi bize açıkça yaratılmış olan herkes ve her şeyin Yaradan tarafından yaratıldığını gösterir, söyler ve basit bir şekilde de izah eder. Yaradan kimseyi bir diğerinden üstün değerlendirmemişken biz kim oluyoruz ki bir diğerini Yaradansal ahlak “etik” dışı olarak alçak veya üstün görmekte, göstermekteyiz? İnanç; Yaradan’ın ahlakı ile ahlaklanmaktır. Her kim uçları reddedip ortada olana yaklaşırsa etik bir davranış içerisine girerek teferruatlardan, tartışmalardan uzaklaşır.
İnsan kendisini gerçekleştirmek durumunda, yolunda olmalıdır. Buna kendini bilmek ardından kendini bulmak nihayetinde de kendin olmak da diyebiliriz. Fikri, ahlaki, becerilerin ölçüsünde ulaşabilecekleri istemek etik bir düşüncedir. Öte yandan insan kendisi için etik yaşamalıdır; bir başkasının ona etik demesini beklemeksizin. Etik ahlakın ve yaşamın zehiri kibir ve marjinal yaklaşımlardır.Yaradan insanlara vicdan, merhamet ve şefkat bahşetmiştir; bir diğer insanı aklına göre ayrıştırmasına imkan veren akıldan öte!
Her şey de Yaradan’dan ötürü bir şey bulan aşk ile etik ahlak içerisindedir; her şeyi aklına göre iyi-kötü, değerli- değersiz, zengin- fakir diye kategorize edenler ise etik dışında kalan ve dünyayı zindana çeviren ahmaklardır.
Yaradan’dan ve kendinden iste; ancak unutulmalıdır ki istediğin de istemene bağlıdır. Etik dolu her isteğin hakkında nasıl hayırlıysa ona göre verilir elbette.