Çınar, uzun ömrüyle ebediyete en fazla yaklaşan, serinliği ile de edebiyata zaman kazandıran bir canlı anıttır...
Anadolu deyince aklıma çınar ve selvi gelir; yarısı serin, yarısı sessiz.... Uzun ömrü, koca gövdesi, yapraklarının adeta göklere doğru dua edercesine açılmış bir el şeklinde olması ve kimi zaman dallarının altına sığınan kişiye gölge sağlamasından dolayı çınar ağacı edebiyat dünyasının dikkatini sürekli çekmiştir. Anadolu’nun her yerinde karşımıza çıkan çenar (çınar) gövde genişliği ve heybetli görüntüsü gibi görsel nedenlerden ötürü anıtsal ağaç adı altında koruma altına alınmıştır. Özellikle Ege, Marmara ve Trakya bölgelerinde birçok koruma altına alınan çenar ağaçları bulunmaktadır.
Edebiyat dünyamızın büyük şairlerinden Tevfik Fikret, çınar ağacını bir şiirinde şu şekilde kullanmıştır:
Bir çınar gördük; enli, boylu, vakur
Bir ağaç hiç eğilmemiş mağrur
Koca bir gövde, belki altı asır
Belki ondan da fazla dalgın, ağır..
***
Halk edebiyatının büyük şairi Dadaloğlu ise:
Çenar sana sırtın verip oturan
Pöhrenk (yeraltındaki su yolu) ile sularını getiren
Ha deyince beş yüz atlı getiren
Samur kürklü koca beyler nic’oldu
***
Çınarı söze getiren Nâzım Hikmet
Belki de çınar ağacını söze ve dize getiren en etkili şair Nazım Hikmet’tir. Şair baba olarak gösterilen Nazım Hikmet “Masalların masalı” adlı şiirinde çınar ağacını kullanır:
Su başında durmuşuz,
Çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor,
Çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
Çınarla bana.
Su başında durmuşuz,
Çınarla ben, bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor çınarla benim, bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor çınarla bana, bir de kediye.
Su başında durmuşuz,
Çınar, ben, kedi, bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor,
Çınarın, benim, kedinin, bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize,
Çınara, bana, kediye, bir de güneşe.
Su başında durmuşuz,
Çınar, ben, kedi, güneş, bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
Çınarın, benim, kedinin, güneşin
Bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize,
Çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze.
Su başında durmuşuz.
Önce kedi gelecek,
Kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim,
Kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek,
Kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
Güneşe bakacak;
Sonra o da gidecek...
Su başında durmuşuz.
Su serin,
Çınar ulu,
Ben şiir yazıyorum.
Kedi uyukluyor
Güneş sıcak.
Çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
Çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze...
***
Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman”ı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bursa’da Zaman” adlı şiirinde yine çınar kendisine yer bulmuştur:
Bursa’da eski bir cami avlusu
Küçük şadırvanda şakıyan su;
Orhan zamanından kalan bir duvar.
Onunla bir yaşta ihtiyar bir çınar
Eliyor dört yana sakin bir günü
Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
İçinde gülüyor bana derinden
Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
Ovanın yeşili göğün mavisi
Ve mimarilerin en ilahisi.
Bir zafer müjdesi burda her isim
Sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın
Güvercin bakışlı sessizlik bile
Çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle
Gümüşlü bir fecrin zafer aynası
Muradiye sabrın acı meyvesi
Ömrünün timsali beyaz nilüfer
Türbeler, camiler, eski bahçeler
Şanlı hikayesi binlerce erin
Sesi nabzım omuş hengamlerin
Nakleder yadını gelen geçene...
***
Doğu dünyasının aynası, batı dünyasının da hayali olan İstanbul şehrinin Beyazıt, Emirgan ve Çengelköy semtleri çınaraltı adı verilen yerleriyle edebiyat, kitap ve sanat dünyasının izlerini günümüzde de sürdürmektedirler. Özellikle “beş hececiler” adlı edebiyat akımının temsilcileri olan Faruk Nafiz Çamlıbel, Yusuf Ziya Ortaç, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy ve Orhan Seyfi Orhon dilde akıcılığı kullanarak Anadolu ve memleket sevgisini Emirgan’daki koca çınarın altındaki toplantılarında gerçekleştirmişlerdir. Çınar uzun ömrü ile düşünce dünyasının ebediyete en fazla yaklaşan, serinliği ile de edebiyata zaman kazandıran bir canlı anıttır...