Konya’ya yönelenler Hz. Mevlana’yı kara toprak üzerinde inşa edilmiş türbede aramasınlar; Hz. Mevlana arif olanların, aşk yoluna girenlerin gönüllerindedir.
Anadolu’da her yılın aralık ayı bizi Hz. Mevlana’dan dolayı Konya’ya yönlendirir. Hz. Mevlana’nın yüzyıllar öncesinden “Dön gel” çağrısına uyarak Konya’ya gelen canlar; canlarına şifa bulurlar. Can denen bu manevi bostanı yeşertmek için yanmaya hazır bir yürek ve akabinde gözyaşları şeklinde akan su gereklidir. Öyle ya! “Aşıkların yürek yanışlarıyla akabinde dökülen gözyaşları olmasaydı; bu dünyada ne ateş ne de su olurdu”. Ateş kadın, su erkektir.
Görünüşte (fiziki yapısından dolayı) erkek kadından üstün gözükür. Buna istinaden su ateşi bir çırpıda söndürerek zahiri olarak üstünlük taslar. Oysa ki bu suyu bir kabın içerisine koysak ve kabı da ateşin üzerinde bir süre bekletsek; ateş (kadın) suyu (erkeği) fokur fokur kaynatarak yok sayar. Yaradan kadını (doğurganlığından dolayı) yaratılmıştan öte yaradan olarak işaret eder. Onun rahim vasfını kadın taşır. Bu ve birçok Yaradansal delillerden dolayı cennetin kadınların ayakları altında olduğu dile getirilmiştir. Dilden dökülen bu hürmetin kadınlara gösterilmemesi ironik bir durum olarak günümüzde yaşanmaktadır.
“Bunu adı mucizedir”
İnsanoğlu Hz. Mevlana’nın dön gel çağrısına uyarak Konya’ya doğru yönelirken mutlaka kendi kendine bir dava açmalıdır. Nereden gelip nereye gideceğini bilen insanlar Konya’ya yönelsinler ki bu yöneliş süresince kendilerine açacakları davada adil olarak hüküm verebilsinler. Hz. Mevlana aşk ehlidir. Ve aşk elbette onun tabiriyle davaya benzer.
Bu davada kimin delilleri çoksa o, davayı kazanır aksi halde olanlar ise kendilerinde beğenmedikleri tarafları düzeltmeye başlayarak mucizeler gerçekleştirir. Neticede aşk davası öyle bir davadır ki kazanırsan seni sana sensiz gösterirler. Kaybedersen de sana kendi dairende mucizeler yaptırırlar. Hz. Mevlana der ki: “Kendinde beğenmediğin bir tarafını düzeltirsen bunun adı mucizedir”.
Aşk; ben değil sen dedirten ulvi bir makamdır. Bu makam tarife gelmez. Tarif edene değil tarife gidene bakmak ise evladır. Tanımlardan uzaktır aşk. Keza yaşanmadan hiçbir şey bilinemez. Hz Mevlana’ya “Aşk nedir?” diye sorduklarında “Ben ol da gör” demişlerdir. Bu bağlamda Konya’ya yönelenler Hz. Mevlana’yı kara toprak üzerinde inşa edilmiş türbede aramasınlar; Hz. Mevlana arif olanların, aşk yoluna girenlerin gönüllerindedir.
Aşk bülbüle sorulmaz
Aşk yoluna girmek için çırpınanlar veya arayanlar! Aşkı gerek Konya’da gerekse de bir başka yerde feryat figan ederek anlatanlara sakın sormayın; aşkı sessiz ve sakin bir şekilde yaşayanlarda seyredin, dinleyin. Çünkü aşk bülbüle sorulmaz; aşk kendi kendine yanarak dönen pervaneden izlenir.
Aşk ehli verir, akıl ehli ise almak derdindedir. Aşk ehli kendi yükünü kendisi çeker, akıl ehli ise kendi yükünü başkasına yükler. Aşk ehli yük çeken pehlivandır; akıl ehli leş yiyen akbabadır. Her zaman mekan ve makamlarda akbaba kılıklılarda çoktur hızıra benzeyen pehlivanlarda. Arayan kişi tarafından kimin hızır ehli kimin de akbaba olduğunu anlaması onun bilgi ve görgü dağarcığına bağlıdır.
Bu nedenle Hz. Mevlana’nın dön gel çağrısına uyanlar Konya’ya gelmeden önce nereden gelip nereye gittiklerini iyice araştırmalıdırlar. Her şeyin aslının aslının aslı önemlidir. Araştırmayarak aslı öğrenmeyenler akbabaların tuzağına düşerler; kendilerini bilerek benliklerini aramak için yola düşenler ise Konya’da gül bahçesinin ortasında kendilerini bulurlar.