Anadolu deyince aklıma Adonis ile birlikte ilkbahar gelir. Renkler yeşil ve mavi. Anadolu deyince aklıma Dionisos ile birlikte sonbahar da gelir. Renkler sarı ve kızıl.
Mart ayı ekonomileri ve yaşam tarzları yağmaya dayalı toplumlar tarafından savaş ayı olarak anlamlandırılmıştır. Zor ve çetin kış şartlarında hareket kabiliyetleri bulamayan barbarlar mevsimsel olarak iklimin yumuşamaya başladığı ilkbaharla birlikte savaş hazırlıklarına başlardı.İnsanoğlunun bu yağmaya dayalı ihtiyaç ve istekleri onların tanrılarını da bu doğrultuda yaratmıştır. Keza savaş tanrısı Mars böyle bir anlayışın ürünüdür. Çünkü insanoğlu neye ihtiyaç duyarsa onu yaratmış, neyi yaratmışsa da hemen onu kendi istek ve arzularına göre biçimlendirmiştir.
Osmanlı’da mesir macunu
Bununla birlikte ekonomileri tarım ve hayvancılığa dayalı toplumlarla yerleşik yaşam şeklini özümsemiş olanlar için mart ayı tabiatın yeniden hayat bulmaya başladığı ay olarak değerlendirilmiştir.Tabiat üzerindeki ölü toprağını atarak bir kez daha tüm görkemiyle, güzellikleriyle ürünlerini dağıtmaya başlamıştır. Ekonomilerini tabiatın sunumları üzerine şekillendiren toplumlar da yılın ilkbaharı olarak kavramsallaştırdıkları ay olan mart ayı ile birlikte Adonis adı altında bir bahar tanrısı yaratmışlardır.
Anadolu’nun medeni toplumları tabiatın her yıl canlanıp akabinde sonbaharla yeniden ölümüyle devam eden sürekliliği tabiat takvimiyle takip etmiştir. Keza yaşam koşulları ve tarzları gereği hayati önem taşıyan bu gözlemleri neticesinde istek ve arzularına uygun Adonis adlı ilkbahar tanrıları için oldukça renkli dinsel ritüel, törenler geliştirmişlerdir. İç Ege’de bulunan Spil Dağı eteklerinde her yıl ilkbaharla filiz veren bitkiler toplanır ve bu bitkiler ezilerek bir macun yapılırdı. Yapılan macun insanlar arasında paylaştırılarak yenilirdi ilkbahar ayının tüm bereketi yıl boyu beraberlerinde onlarla olsun diye... Osmanlı döneminde bu macunun adı mesir macunu olacaktır. Sümer mitlerindeki ilkbahar tanrısı olan Tammuz’un Anadolu’daki karşılığı Adonis’tir. Sümer’deki İnanna ve İştar’ın karşılığı ise Anadolu’da ana tanrıçadır. Çatalhöyük’te ilkin tüm doğurganlığıyla karşımıza çıkan ana tanrıça İnanna ve İştar’a göre çok daha doğurgan, koruyucu ve besleyicidir. İnanna mitleri M.Ö. 4000’li yıllarda görülürken ana tanrıça kültü Anadolu’da M.Ö. 8500 yıllarına kadar iner. Bu bağlamda Anadolu’nun ana tanrıçası yani Adonis’in annesi olan toprak ana diğer yerlerin toprak analarına göre daha yaşlıdır ama her zaman çok daha güzeldir. Çünkü her yıl matematiksel olarak daha yaşlanmasına rağmen fiziksel olarak bir önceki yıla göre çok daha doğurgan ve güzeldir. Yeryüzünün hiçbir coğrafyasında yeryüzü Anadolu’da olduğu gibi ne ilkbaharda bu kadar yeşildir ne de sonbaharda bu kadar kızıl ve sarıdır. Bu nedenle Anadolu deyince aklıma Adonis ile birlikte ilkbahar gelir. Renkler yeşil ve mavi. Anadolu deyince aklıma Dionisos ile birlikte sonbahar da gelir. Renkler sarı ve kızıl.
Anadolu’nun ana tanrıçası yani tabiat diğer coğrafi yerlerdeki tanrıçalara oranla daha sağlıklı doğum gerçekleştirir. Çünkü yüzlerce ürün ve binlerce bitki türleriyle zengin ürün çeşitliliğine sahip Anadolu’nun bereketli toprağı adeta her yıl mart ayının başlamasıyla ardı ardına doğumlar gerçekleştirir.
Kadim olduğu kadar medeni olan Anadolu’nun Adonis’i; yeryüzü üzerinde zenginlik, bereket ve bununla doğru orantılı olarak mutluluk sağlarken barbarların yaratımı olan Mars ise yeryüzünü kan gölüne çevirir. Tıpkı günümüzde yeryüzünü emperyal emelleri doğrultusunda kan gölüne çeviren Batı kökenli barbar devletler gibi. Biz Anadolular Adonis’in ay çocuklarıyız; elimizde gül taşır, gül kokarız. Barbarlar ise Mars’ın çocuklarıdır. Ellerinde silah taşırlar; gülleri kana boyarlar...