TAKVİMSEL YENİ YIL

31 Aralık 2017

Yarın sadece takvimsel yeni bir yılın ilk günü olmasın. Kendimize açmış olduğumuz davada çıkan sonuçları hayata geçirme günü olsun

Rahat uyuyamaz kendisinden memnun olmayan insan. Kim bilir kaç kişi geride bıraktığımız yıl içerisinde uykusuz geceler geçirmiştir? Her ne sebepten olursa olsun uykusuz gecelere maruz kalan insanlar için yarın takvimsel olarak psikolojik bir eşikten geçme günü olarak görülebilir. Şayet hayatımızda memnun olmayıp da üstesinden gelmeye yönelik güç, cesaret odaklı imkanlardan yoksunsak veya bu güçlere sahip olmakla birlikte onları aktif hale getiremiyorsak yeni yılın ilk gününün psikolojik eşiğinin imkanlarını kullanabiliriz.

Mutlaka bir telafisi vardır

İnsan kendinde beğenmediği davranışlarını düzeltme, istek, arzularına cevap verebilme sürecini daha fazla vakit kaybetmeden gerçekleştirmelidir. Kimi zaman “Artık her şey için çok geç!” diyerek kendi kendimizi motivasyon dışına itmekteyiz. Oysaki irili ufaklı yapılan tüm hataların mutlaka bir telafisi vardır. İnsanlar doğaları gereği hata yaparlar; hata yapmamak için çok gergin bir pozisyon içerisinde hayatımızı dar sınırlar içerisine sokmamalıyız. Hatalarımızı elbette en asgari seviyeye indirgemeliyiz ancak

Yazının Devamı

Haliç’e demir atmış kilise

24 Aralık 2017

Sveti Stefan Bulgar Kilisesi, yedi yıl süren restorasyonun ardından 7 Ocak 2018’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Bulgar Başbakanı Boyko Borisov tarafından yeniden ibadete açılacak. Haliç’e demir atmış kilisenin ismi Hristiyan dünyasının ilk şehit kişisi olan ve azizlik mertebesine ilk yerleştirilen Stefanos’tan kaynaklanır

Şehirlerin kubbeleri karada açılmış yelkenlilere benzer. Yeryüzünün en büyük karada açılmış yelkenlisi olan Ayasofya’nın dört bir yanını da zaman içerisinde selatin camiler ve kiliseler çevrelemiştir. Bu kiliselerden bir tanesi ise adeta Haliç’e demirlemiş olan Sveti Stefan Bulgar Kilisesi’dir.1898 yılında Sultan Abdülhamid Han döneminde açılışı gerçekleştirilen Demir Kilise’nin tüm parçaları Avusturya’nın Viyana şehrinde dökülmüş olup eseri hay (Ermeni) asıllı mimar Husop Aznavour tasarlamıştır. Dünyada tamamı demirden olan tek kilise olan bu dini mimari yapının sadece iç kısmındaki ikonastasis bölümü altın yaldızlı ahşap malzemeden oluşmaktadır.

Bulgarlar gerekli izni alarak bu kiliseyi yapma imkanını elde ederler

Yedi yıl gibi bir zaman içerisinde dökme demir iskeleti Wagner firması tarafından yapılan kilisenin tüm parçaları Tuna Nehri üzerinden önce

Yazının Devamı

HZ. MEVLANA'NIN "DÜĞÜN GECESİ"

17 Aralık 2017

Yaradan’a layık bir şekilde sürülen yaşamın son bulması anına Hz. Mevlana, Şeb-i Arus adını verir. Hz. Mevlana, 17 Aralık 1273 tarihi, saat 16.00 sularında Yaradan ile vuslatına nail olmuştur

Gönlünün en derinlerine bir “aşk dalgıcı” gibi inen Hz. Mevlana, 17 Aralık 1273 tarihi, saat 16.00 sularında Yaradan ile vuslatına nail olmuştu. Hz. Mevlana, Şems-i Tebrizi ile buluşma zamanına kadar devrinin alimiydi. Şems ile birlikte yaptıkları kesrette birlik-vahdette çokluk sohbetleri, paylaşımları ve karşılıklı öğrenimleri neticesinde tüm ilmi bilgilerini anlamlandırarak arifane bir kimliğe bürünmüştür. Şems-i Tebrizi’nin gidişinden sonra da toplumun her kesimi içerisine her fırsatta girerek aşk ehli olmanın sorumluluğunu halleri, davranışları ve buna bağlı olarak sözleriyle yerine getirmiştir.

Hz. Mevlana alim ehliyken bildiğini ve bilmediğini bilme erdeminde olmakla, ilmen yakin mertebesinin zirvelerinde bir anka gibi dolaşmıştır. Bu bağlamda Yaradan ile yaşarken ilk vuslatını (kavuşmasını) ilmi, ilim gibi bilmenin edebiyle gerçekleştirmiştir. Akabinde bildiklerini Kuran-ı Kerim’e dayandırarak anlamaya çalışma arifanelik dairesinin içerisinde adeta sema eder gibi devr-i alem yapan Hz.

Yazının Devamı

Şems ile Mevlana’nın buluşması

10 Aralık 2017

Sır; sırrı bilmeyenler için sırdır. Sırrı bilenler ise bilmeyenlerden kendilerini korumak için sırlanırlar. Cemali, celali ve kemali tüm güzellikleri gönül gözüyle gören, can kulağıyla dinleyen kamil insanların en ön saflarında Sırr-ı Celal lakabıyla bildiğimiz Şems-i Tebrizi gelir.

1180 yılı içerisinde günümüz İran ülkesinin Tebriz şehrinde dünyaya gelmiş olan Şems-i Tebrizi, Azeri bir aileye mensuptur. Hz. Mevlana’nın oğlu Sultan Veled tarafından kaleme alınan ve tamamen Şems-i Tebrizi’nin sohbetlerini kapsayan eserde Şems-i Tebrizi’nin hayatı ve düşünce dünyası üzerine kapsayıcı bilgiler verilmiştir. Mescid ve medreselerde disiplinli ve buna bağlı olarak iyi bir eğitim almış olan Şems, Yaradan’a olan tam teslimiyeti neticesinde yaş olarak erken bir evrede aşk ateşi ile tanışmış olmakla birlikte âşıklık makamına erişebilmeyi de başarmıştır. Yaradan’a yaşarken Yaradan’ın tüm yaratımları vasıtasıyla kavuşmuş olan Şems aşk yolunda sözlerine kulak olabilecek bir dert ortağı aramak için uzun yolculuklar gerçekleştirmiştir. Bütünsel olarak birliğe özgü bildiklerini, gördüklerini, duyduklarını paylaşabileceği bir alim, arif âşık aramaktaydı. Aradığı bu mücevheri, 29 Kasım 1244 yılında

Yazının Devamı

Güneş varken, mumdan ışık beklenir mi?

3 Aralık 2017

“Kur’an-ı Kerim’in kulu, Hz. Muhammed’in ayağının tozuyum” diyen Hz. Mevlana kendi zamanında veya yüzlerce yıl sonra kendisini şeyh olarak görme arzusunda olanları uyarır: “Biz mumdan ibaretiz. Güneş varken hiç mumdan ışık beklenir mi?”

Hz. Pir Mevlana Celalettin Rumi, “Mesnevi” adlı eserini “vahdet dükkanı” olarak işaret eder. 26 bin 632 beyitten meydana gelen bu eseri Hz. Mevlana yazmamış, söylemiştir. Söylenen bir eser dinlenir, okunamaz. Keza bu denli geniş hacimli bir eseri söylemeye başlarken “Mesnevi’nin tamamını ilk on sekiz beyitte, ilk on sekiz beyitin tamamını ilk beyitte, ilk beyitin tamamını ise ilk kelimede bulabilirsiniz” demiştir. İlk beyit Bişnev (dinle) ile başlar. Söylenen şeylerin dinlenilmesi önemlidir ancak bundan daha önemli olanı ise anlaşılmasıdır. Bu nedenle Hz. Mevlana “Dinle” derken aslında dinleyenlerden anlamalarını ister. Anlamak için asgari ölçüde bilmek gerek, anladıktan sonra ise anlayabildiklerini yaşama dönüştürerek anlamlandırman beklenir. Bilginin aslını, aslının aslına yönelebilenler anlar. Anlayanlar da karşılarına çıkan her türlü insana karşı anlayışlı davranırlar. Bilen ile bilmeyenin farkı da burada saklıdır zaten. Kim karşındakine

Yazının Devamı

Aşk sarhoşu uyanmak istemez

26 Kasım 2017

Gerek küçük alem olan kainatta her gördüğümüz şekil ve biçimdeki eşyaların gerekse de büyük alem olan insanoğlunun can, beden ve ruhtan ibaret olan toplamındaki zahiri varlığının her zerresinin adı “aşk”tır. Tevhid (birlik) her şeydeki isim ve sıfatlarda şekil ve biçimsel olarak belirginleştirilmiştir. Lakin Tevhid’in zat olan özdeği ise sadece Yaradan’da saklıdır. Zat, “Bir şeyi o şey yapan ve o şeyi diğer tüm şeylerden ayıran özdektir”. Böylece Tevhid-i zat ile Yaradan’ı bizler ancak onun müsaade ettiği isim ve sıfatlarıyla görebilir, bilebilir ve anlayabiliriz. Yaradan’ın mutlak varlığı karşısında kişi ne denli yokluğa doğru yönelirse o denli de Yaradan’a yaklaşmış sayılır. Yaradanı tüm görkemiyle bilen, bulan ve görenler elbette adı aşk olan her şeyi çok severek Yaradan’a âşık olurlar. Keza aşk, sevginin en coşkulu hali olarak İbn-i Arabi tarafından tarif edilmiştir. Sevginin çoşkulu hali olan aşk ile insanlar birbirlerine yaklaşabildikleri kadar Yaradan da insanların kendisine yaklaşamasına müsaade eder.

İnsanoğlunun büyük bir çoğunluğu bir şeyi kaybettikten sonra arar. O şeye sahipken o şeyin değerinden yoksun olduğundan dolayı da birçok şeye değer biçmekten, değerli

Yazının Devamı

Âşık her şeyi sever

19 Kasım 2017

Akıl güzeli sever; elbette aklı gereği... Âşık herkes ve her şeyi sever; elbette âşıklığı gereği. Maşuk (Yaradan) ise âşığı sever ve seçer; elbette kıymet biçen mükemmelliği gereği...

Yaradan’ın yaratmış olduğu her şeyi Yaradan’dan bilerek, Yaradan’a doğrudan doğruya yönelenlere Hakk âşığı derler. Akıl, bir şeyin varlığını işaret eder. Aşk ise o şeyin varlığını Yaradan’ın kudreti karşısında yok sayar ve akabinde de o şeyin mahiyetini yaşar. Keza bir şeyin varlığını bilmek ile o şeyin mahiyetini yaşamak arasında çok büyük bir fark vardır. Varlığını bildiğimiz birçok şeyin mahiyetini göremiyoruz. Yaradan’ın varlığını akıl yoluyla dil bize söyletir. Lakin Yaradan’ın tüm haşmetli mahiyetini anlamak durumunda aklın buna doğal olarak gücü yetmez. Mahiyeti ancak aşk hisssettirir. Nitekim akıl diyor ki “Var bir Allah ama mahiyeti anlaşılmıyor ahhh...”

Hangi insan, etrafında gördüğü her şey ve kişiye aşk adıyla seslenir ve ona aşkla yaklaşırsa o kişiye âşık denir. Bununla birlikte aşk mertebesinde bir makam elde etmiş olan kişi de hiçbir suretle “Ben âşığım” diye kendisini göstermez, işaret etmez. İnsanda güzel yüzdür, yüzde güzel gözdür. Ancak insanı insan yapan şey hem dilinden dökülen hem

Yazının Devamı

ASGARİ İDRAK ZARURETTİR

12 Kasım 2017

Yıl içerisinde her cumartesi akşamı ve her yıl 7-17 Aralık tarihleri aralığında Konya şehrinde düzenlenen Mevlevi Sema Ayin-i Şerif İcrası ne yazık ki önem ve değerinde yansıtılamamaktadır. Yaradan’a her yönden yönelinerek semazen tarafından gerçekleştirilen bu ulvi dönüş tarihsel, işlevsel ve anlamsal olarak İslam dairesinin merkezi inanç noktasında sapa sağlam durulmak kaydıyla tüm alemi çepeçerve seyreylemektir.

Hz. Mevlana’nın “Biz pergel gibiyiz. Bir ayağımız sapa sağlam Kur’an hükümleri üzerinde dururken diğer ayağımızla alemi seyrederiz” benzetmesini buyurmakla adeta semayı Yaradan’a yönelik bir zikir olarak işaret eder. Sema; kulun hakikate yönelmesiyle başlar, tüm nefsani noksanlıkları ve kusurlarını geride bırakarak Yaradan’a yükselmeyle devam eder ve nihayetinde semazenin gücüne göre elde edebildiği değerlerle yeniden yeryüzüne dönmesiyle sona erer. Duyduklarını tekrar etme, gördüklerini hatırlama ve yaşadıklarını öğrenme yolculuğu olan Sema Ayin-i Şerifi’ni izleme niyetinde olan herkes tasavvufi ahlak ve terbiye ile seyirciler arasında yerini almalıdır. Aksi durumda Ayin-i Şerif İcrası sırasında telefonlar açık bırakılıyor; on yaş altı çocuklar başta olmak üzere

Yazının Devamı