Ayvalık birkaç küçük kültür ve sanatsal dokunuşla Kapadokya gibi tüm dünyanın bakışlarını üzerine çekebilecek potansiyele sahip.
Kydonia “Ayvalık”, Kuzey Ege bölgemizin önemli bir merkez yerleşkesidir. Batısında Anadolu mitolojisinde üçüncü kuşak tanrıların yurdu olarak adlandırılan İda (Kaz) Dağları, güneyinde Madra Dağları ile çevrelenmiştir. Her iki dağ grubunun denize doğru küçülerek yaklaşmasıyla oluşturduğu vadiler, zeytin ağaçlarının kendine has yeşil renkleri ile süslenmiştir. Ayvalık’tan doğuya doğru yöneldiğinizde sizi Kozak Yaylası hemen içerisine çekiverir. Fıstık çamları, granit madenleri, yörük ve Türkmen köyleri içerisinden yalnızca bir saatlik serin-renkli yolculuk sizleri anıtsal şehir mimarisinin ilk ve en görkemli şehri olan Bergama’ya ulaştırır. Simirna (İzmir) Körfezi ile Edremit Körfezi arasında kalan Ayvalık yakınında bulunan 22 adası ile de ayrıcalıklı bir konum ve güzelliğe sahiptir. Bu adalar arasında en bilineni günümüzde Cunda veya Ali Bey adası olarak geçen Nesos Adası’dır.
Ayvalık’a Çanakkake, İzmir veya Balıkesir taraflarından gelebilirsiniz. Çanakkale’den Ayvalık’a gelecek olanları Troya, Assos, Adatepe ve Yeşilyurt köyleri ile Mıhlı Şelalesi
Diyalektiğin babası Heraklitos “Tabiatta zıtlıklar değil farklılıklar vardır” demiştir.
İnsanoğlunun gördüğü ve işittiği tüm nesnelerin üzerine çıkardığı düşüncelere fikir adı verilir. Elbette Eski Yunan’da “felsefe” adını alan fikir aslında felsefenin tam olarak karşılığı değildir. Fikir felsefeyi kapsar; felsefe ise fikrin sadece bir bölümünü içine alır.
Bilim sanat ve felsefenin MÖ. 6. YY ile MÖ. 3. YY’lardaki merkezi olan Anadolu’nun İonya bölgesinde başta Tales, Anaksimenes, Anaksimandros, Heraklitos ve Ksenophanes olmak üzere birçok düşünce insanı, tabiat filozofu yetişmiştir. Ege’nin (Arşipel) öte yakasındaki çorak kara parçası olan Hellas (Yunanistan) tabiatının verimsizliği gibi düşünce dünyasında da aynı kısırlığı yaşamıştır. Oysa ki, Helenistik dönem öncesi Batı Anadolu kıyılarımızda kurulmuş şehir devletlerinin birçoğu bakışlarını uzun zamandan beri kozmos yerine tabiata çevirmiş ve akabinde de doğaya yönelik bilimsel sorular sorarak bilim ve felsefeye devamlılık sağlamışlardır.
Mitolojinin hayal ürünü sözlerinin toplamı olan mitos ile Hellaslılar haşır neşir olarak karanlık çağ içerisinde bocalarlarken İonyalı düşünür hemşehrilerimiz mitolojinin gerçeğe dayalı sözler
İnsanlar gönüllerinin derinliklerine inmek zorundadırlar. Keza, Yaradan herkese gönlünün derinliklerinde ona iyi ile kötüyü ayırt etme kabiliyeti vermiştir. Her kim görünüşteki isim, sıfat ve makamı gönlünün derinliklerine inemeden kullanırsa hata işler.
İnsanoğlunun en büyük sorunu yaradansal ahlaka dayalı insanlık değerlerinden hızla uzaklaşmış olması ve bunu yeni kuşakların da büyük oranda devam ettirmesidir. Yaradan’a, onun ahlakıyla yaklaşan kişi ideal bir hayatın içerisinde kendisine yer bulur ve aradığı her şeyi Yaradan rehberliğinde bulduğu için de derinleşir. Yaradan’ın tüm ideallerinden ayrılanlar ise yatay ve yatay olduğu için de sığ bir hayatın içerisine düşerler. Böylece kimileri gerçeğin gerçeklikleriyle haşır neşir olurken derinleşerek yükselirler; kimileri de maddi ve elbette buna doğrudan bağlı nefsi istek ve arzularının istek, endişeleri yüzünden sığ zeminde sürünürler. Yaradan kusur örter kullarını çok sevdiği için, Yaradan şefkat ve merhamet dağıtır kullarına örnek teşkil etmek için, Yaradan cömerttir kullarının birbirlerine cömert olmaları için.
Bilen için bedavadır
İnsanoğlu mutluluğu aramalıdır. Huzur ve mutluluk ise sanıldığı gibi çok pahalı bir şey değildir.
Muğla’nın Yatağan ilçesinde bulunan, Roma döneminin “gladyatör şehri” Stratonikeia mutlaka ziyaret edilmeli.
Günümüz Anadolusunun Muğla ve Aydın illeri çevresini kapsayan bölgeye coğrafyacı Strabon “Karya” adını vermiştir. Keremos, Halikarnasos, Haraklia, Labranda, Alinda, Aphrodisyas, Tralles, Alabanda, Kaunos, Iasos, Knidos, Euromos, Stratonikeia başta olmak üzere birçok şehir kurmuş olan Karyalılar Anadolu’nun yerel halklarından biri olarak karşımıza çıkarlar.
Başta çift ağızlı balta olan labris olmak üzere savaşlarda kullanılan kulplu kalkan, sorguçlu miğfer Karyalıların sembolleridir. Tarihin babası Heredot, ilk kadın amiral olan ikinci Artemisya, Büyük İskender’in “manevi annem” dediği Prenses Ada, Kral Moselios Karyalıların önemli portreleridir.
Geçtiğimiz yüzyılın önemli Anadolulu düşünürlerinden olan Halikarnas Balıkçısı tüm yönleriyle Karya uygarlığını dünyaya tanıtmıştır. Özellikle düşünce arkadaşları ile (Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat) başta Gökova Körfezi olmak üzere tüm Karya ve Ege kıyılarında yaptıkları mavi yolculuklar ile “mavi hümanizm” adı altında kültür-sanat ve edebiyat dünyasına büyük değerler katmışlardır.
Karya şehirlerinden
İnsanın yarattığı şeyin kökeni inançsal kültürü olduğu için bunun yansıması olan sanat eserleri de elbette türlü biçimlerde kendisini var eder.
1’den 7’ye ve 7’den de 1001’e kadar sayıların sembol dili içerisinde kendilerine yüklenmiş anlamları önem arzeder. İnsanoğlu inançsal kökenli birçok adet, gelenek ve milli unsurlarla şekillendirdiği kültürleri içerisinde renk ve sayılara eril-dişil, sıcak-soğuk, uğurlu-uğursuz gibi temelde zıtlıklarıyla birbirinin açıklanması, kabullenilmesi ve reddedilmesi odaklı anlamlar vermek için çok çaba göstermiştir.
İnsanoğlu uygarlık tarihi boyunca gökyüzü ve doğada gördüğü her şeyi, bilinemezlik sebeplerinden dolayı ortaya çıkan korkusu gereği, hayal dünyalarının doğaya yönelik sorduğu bilimsel sorulara bilimdışı cevaplar vermişlerdir. İnsan her zaman bilmediği şeyden korkar ve bilinmezlik birçok sebeple gerçekleri hayal dünyasının cevapları ile karartırsa, insan o kadar da bilmediğini, eş deyişle gerçekleri reddeder.
Bir şey ne denli gözlem, deney ve tecrübeler ile aslolan gerçeklikleriyle bilinir hale gelirse o denli de sembol dili içerisindeki yerinin önemi azalır. Bir şey, ister kendi dairesinde her şey olsun isterse de bir başka kültürel daire
UNESCO Dünya Kültürel Mirası listesine alınan Göbeklitepe, insanoğlunun kültürel hafızasını üzerine çeken en görkemli yapılar topluluğudur.
Merhaba! Dağların dağ gibi, denizlerin deniz gibi olduğu Anadolu’dan... Merhaba seslenişi, kültürel derinlik, bütünsel anlamda özgürlük ister. “Merhaba”nın bu isteğine, yeryüzünde sadece Anadolu gerektiği gibi karşılık verebilir; çünkü M.Ö. 10 bin yılına ait olan Göbeklitepe’den daha derin (eski) bir yapı birimi dünyanın hiçbir yerinde yoktur ve dünyanın yine hiçbir yerinde Anadolu’da olduğu kadar çeşitli ve anıtsal değere sahip eserler yoktur.
Dini, sivil, askeri ve ticari tüm birikimlerin mimari eserler şeklinde yansımaları olarak kabul edeceğimiz kültürel miras örnekleri ile bezenmiş Anadolu’nun şu an için yüzük taşı elbette Göbeklitepe’dir. Tıpkı İstanbul ve Ayasofya gibi Göbeklitepe de tek başına bir yapıdır. Eş deyişle yeryüzünde hiçbir surette benzerleri yoktur.
M.Ö. 10 bin yılına ait olan Göbeklitepe‘de “T“ şeklindeki anıtsal taş blokların yer aldığı tapınaklar dairesel form olarak inşa edilmişlerdir.
Göbeklitepe tapınakları dairesel form olarak inşa edilmişlerdir ve her elli yıllık süreler boyunca kapatılıp bir başka tapınağın inşası ile
Çınar, uzun ömrüyle ebediyete en fazla yaklaşan, serinliği ile de edebiyata zaman kazandıran bir canlı anıttır...
Anadolu deyince aklıma çınar ve selvi gelir; yarısı serin, yarısı sessiz.... Uzun ömrü, koca gövdesi, yapraklarının adeta göklere doğru dua edercesine açılmış bir el şeklinde olması ve kimi zaman dallarının altına sığınan kişiye gölge sağlamasından dolayı çınar ağacı edebiyat dünyasının dikkatini sürekli çekmiştir. Anadolu’nun her yerinde karşımıza çıkan çenar (çınar) gövde genişliği ve heybetli görüntüsü gibi görsel nedenlerden ötürü anıtsal ağaç adı altında koruma altına alınmıştır. Özellikle Ege, Marmara ve Trakya bölgelerinde birçok koruma altına alınan çenar ağaçları bulunmaktadır.
Edebiyat dünyamızın büyük şairlerinden Tevfik Fikret, çınar ağacını bir şiirinde şu şekilde kullanmıştır:
Bir çınar gördük; enli, boylu, vakur
Bir ağaç hiç eğilmemiş mağrur
Koca bir gövde, belki altı asır
Belki ondan da fazla dalgın, ağır..
***
Özgürleşmiş bir bilge karakter için önemli olan başkasının kendisini yüceltmesi değil, kendi nezdinde kendisinden ne denli memnun olduğudur.
Özgürlük nefsinin, aklının ve gönlünün her istediğini yapmak mıdır? Hiçbir bağla bağlı olmadan tek başınalığın istek ve arzularına göre yaşamak mıdır? Yoksa! Ne benim ne de senin doğrun doğru değildir diyerek herkes için en doğrusunu aramak mıdır?
Özgürlüğün tanımını yapmaya çalışmaktan ziyade özgürlüğü aramak gereklidir. Tek başınalığın muhteşem iradesi olmakla birlikte toplumsal denge ve huzurun kaynağı olan özgürlük kişilerin karakteri olmalıdır. Tıpkı Anadolulu can dost Heraklitos’un dediği gibi: “Özgürlük benim karakterimdir”. Bir anlamda herkes, her yer ve her şeye karşı mecburiyet yoksunluğu olarak tanımlayabileceğimiz özgürlük insana bilgece bir yaşam kazandırır. Bilge her hal ve durumda doğru olanı seçer; sabırla katlanır ve adaletle dağıtır. Bilge kendisinden ve her şeyin özü olan Yaradan’dan başka hiç kimsenin önünde eğilmez. Özgür kıldığı iradesi ve bilgeliğin tevazusu vasıtasıyla kendisini çağdaş zaman ve mekanın içerisine yerleştiren bilge, aklın doğası gereği mal ve makam için hiç kimseye baş eğmez.
Bir makama nasıl geleceğim diye