“Köşeyi dönmek” ne yazık ki gerçek anlamından oldukça uzaklaşmış bir deyimdir. Toplumsal dayanışma ve yardımlaşmanın sessizliğine, gizliliğine özgü bir davranış kaynaklıdır.
Ecdadımızın görgülü ve varlıklı insanları güler yüzleriyle, mütevazı davranışlarıyla, sosyal ve sınıfsal hiçbir kişiyi kategorize etmedikleri için maddi, manevi tüm birikimlerini herkesle cömertçe paylaşırlardı. Manevi cömertliğin sadakası iyi huylu ve adil davranıştır, maddi cömertliğin sadakası da ihtiyacı olanlara sessizce, verilecek kişinin dahi haberi olmadan gizlice yapılmasıdır. Veren cömert el ile alan mübarek el birbirinden haberdar olmamalıdır. Veren eli kibirden, alan eli de mahcubiyetten kurtarır. Selçuklu ve Osmanlı sosyal hayatının varlıklı insanları maddi birikimlerini manevi tevazularıyla daha da kıymetlendirmişlerdi. Günümüzde yardım eden birçok insanda olduğu gibi yaptıkları yardımı cümle alemin duyması için çaba göstermezler hatta büyük bir gizlilik içerisinde yaparlardı. Veren el herhangi bir beklenti içerisinde olursa o verilenin hiçbir kıymeti yoktur. Hadd-i zatında Yaradan’ın malı ve mülkünü yine Yaradan’ın kullarına paylaştırmak kadar asil bir ibadet var mıdır?
Zenginlik cömertlik ve
İnsanoğlu geride bıraktığı zamanların keşkelerle dolu kusur ve hatalarını tekrar etmemek için her ilkbahar ayında mucizeler gerçekleştirmelidir.
Mart ayı ile birlikte Anadolumuzda yeniden tabiata dair yenilenme başladı. Tıpkı tabiat gibi insanoğlu da kendisini yenilemeli, kendisini aşmalı. Bir insanın kendisinde beğenmediği huy ve davranışlarından kurtulması için ilkbahar mevsimi bir ayna olmalıdır. Doğadaki tüm değişimleri, tazelenmeleri izleyebilen her insan mutlaka doğaya ayak uydurur. Her yeni yılın başlangıcı aslında bir ay değil mevsim adı verilen dönemler olmalıdır. Sonbahar ile başlayan yaşlılık kış mevsimiyle uzun bir uyku vaktidir tüm doğa ve doğal hayatta kalanlar için..
İnsanoğlu da geride bıraktığı zamanların keşkelerle dolu kusur ve hatalarını tekrar etmemek için her ilkbahar ayında mucizeler gerçekleştirmelidir. Kim kendisinde beğenmediği davranış ve akabinde belirgin şekilde canını sıkan kusurlarından kurtulursa o insan mucize gerçekleştirmiş olur. Zor sanattır insanın kusurlarını tespit etmesi; muhteşem bir şeydir akabinde kusurlarını tedavi etmesi.
Kusur aramaz, kusur görmez
Her kim istediğinin istemesine bağlı olduğunu bilirse o kişiyi ilkin Yaradan duyar. Ve
Düşünce insanının nezaket ve zarafeti doğal olarak ahlakına ve isteklerine yansır. Uygulayıcı konumda olanlardan beklenen de derin bir kulak ve duyarlılıktır.
Dünyanın düşünenlere de yapanlara da ihtiyacı var; ancak en çok düşündüklerini yapanlara ihtiyacı vardır. İnsanlığın huzuru, refahı ve barışı için olduğu kadar insanın insana göstermesi gereken tevazu, hoşgörü, nezaket, letafet kapsamındaki değerleri üretenler de düşünce insanlarıdır. Ben yerine biz demeyi düşünüp olgunlaştırırlarken, toplumların siyasi yöneticileri ister yerelde isterse de genelde olsun uygulama konum ve makamında olan kişilerdir.
Her çağın düşünenleri bilim, sanat ve kültürel ürünlerin korunması veya ortaya çıkması için çaba sarfetmişlerdir ancak ne yazık ki dolaysızca bakan ve dolaysızca her şeyi anlayan, anlamlandıran düşünürlerin önerilerini yapan, uygulayan çok az yönetici olmuştur. Önemli olanın bir mevkiye gelmek değil o mevkiye geldikten sonra oranın hakkını verebilmek olduğunu bilenler düşünürlerin önerilerini bilim ve sanatsal ürünlerle, eserlerle yapabilmişlerdir.
Doyumla alakalıdır
Düşünenlerle uygulayanlar arasındaki zihniyet farklılığı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkar. Her geçen gün bu
Şayet günün birinde Anadolu’nun tüm değerlerini Anadolu kültür akademisi adıyla bir kubbe altında toplayabilirsek o zaman Anadolu’ya olan vefamızı ödemiş oluruz.
Kültür her şeyin varlık nedenidir; sanat ise kültürel derinlik ve yüksekliğin göstergesidir. Yeryüzü coğrafyası üzerinde hiçbir yer Anadolu kadar kültürel derinliğe ve buna doğrudan bağlı olan inançsal yüksekliğe sahip değildir. Bu tanım bir iddia değil elbette gerçeğin kendisidir. Biz Anadolulular ilkin karadaki denizde en derinlere dalarız, akabinde de denizdeki karada en yükseklerde yol alarak yükseliriz. Karadaki denizde bir dalgıç misali şu an için inebildiğimiz en derin yer Göbeklitepe’dir, denizdeki karada ise bir kaşif gibi çıktığımız en yüksek yer ise Yaradan’dan dolayı insanoğlunun gönlüdür. Tevazu ve hoşgörüyle Anadolu’da yol alırken yol veririz. Derinlere dalarken “Merhaba” diyerek kültür tarihimizin tüm katmanları arasında bağ kurarak bilgeleşiriz; yükseklere çıkarken de “Aşk olsun” diyerek özgürleşiriz. Özgür Anadolu insanı tüm dünyaya örnek teşkil eder. Dolaysızca bakıp dolaysızca anlayabildiği için de hiç kimseyi ırksal veya inançsal olarak kategorize etmez, aksine her şeyde mutlaka bir şeyin olduğunu
Renkler topluluğu olan ışık şehri Kars’ın ne yazık ki tek solan rengi Molokanlar Kars’a 1877 yılında Çarlık Rusyası tarafından sürgün edilmişlerdir.
Beyaz, uykusuz ve uzakta” olarak Cemal Süreya tarafından tanımlanan Kars şehri eski görkemli günlerine yeniden dönmeye başladığı için artık şehrimiz ne uzaktadır ne de uykusuzdur. Kültürel tüm miraslarını yeniden değerlendirmeye başladığı için “ışık şehri” tanımlamasına aday bir sürece girmiş bulunmaktadır.
Sosyo - kültürel yapısının çeşitliliği şehri oldukça renkli kılmıştır. Keza Kars’ta Terekeme (Karapapak Türkleri), yerli, Azeri, Acem, Alman, Kürt ve Molokanlar yüzyıllardan beri bir arada yaşamaktadırlar. Her bir etnik köken diğerini adet, gelenek ve şiveyle işaret etmekle birlikte o kültürel dairenin içerisine kendisini dostça paylaşımlarla dahil etmektedir. Rengarenk bir kültürel çeşitlilik içerisinde ve iç içe yaşayan insanlar birbirlerini gerek toy gerekse de yas günlerinde yalnız bırakmazlar. Mizah yönü oldukça gelişmiş olan şehir insanlarının her biri hem kendileriyle hem de arkadaş ve komşularıyla şakalaşır hatta dozunu aşarak alay ederken dahi alaya alan da alay eden de kahkahalar içerisinde kalır.
İletişim eksikliği görülmez
D
Aşk yolun suyudur. Aşk kimi zaman suyun kıymetini bilen sudaki balıktır, kimi zaman toprağı incitmeden toprak üzerinde yürüyen derviş meşrepli yolcunun adıdır.
Bilenle bilinenlerin bir olma hali vuslattır. İnsan hal, dil ve gönül ehli ise her şeyde mutlaka bir şey “cevher” bulur; bunu böyle bilemeyen ve anlayamayanlar ise hemen hemen her şeyin değerini tam olarak değerlendiremediklerinden dolayı hiç “değersiz, yok” sayarlar.
Suyun içerisinde olan balık hiçbir zaman suyun kıymetini bilmez; günün birinde sudan ayrı kaldığında elbette çırpınır durur. Ve balığın çırpınmasının asıl sebebi susuz kaldığından dolayı değildir; su içerisindeyken neden bu kadar bolluğun kıymetini bilememiş olmasına yönelik pişmanlığı ve keşkesidir.
İnsanoğlu da sudaki balık gibidir; başta sağlık ve huzur olmak üzere sahip olduğu en büyük zenginliğin değerini hiçe sayarak sağlık ve huzurunu nefsi istek ve arzuları elde etmek için tüketir, harcar. Bir gün sağlık bozulunca ve huzuru kaybedince bu uğurda kazandığı her şeyi harcasa dahi genellikle ne sağlığını ne de huzuru yeniden kazanır.
Gönlü aşk ateşiyle yanan, dili kuş dili olan insan iyiden iyiye her zaman iyi ki diyerek göz yaşı döker. Öyle ya! Sevgilinin
Anadolu’nun doğusunda güneş ile birlikte bir kez daha uyandığımda güneyin serinliğinde hiç neden demeden “Vardır bir sebebi” diyen Selene’nin sesini duydum.
Kültür neden sorusuna cevap verir. Kültüre yönelik her bir nedenselliğin göstergesi de maddi manevi miraslardır. İnsanoğlunun dinler dairesi içerisinde kalmış çoğunluğu; bir şeyin aslının aslının aslına inemediğinden dolayı suretlerde takılıp kalmışlardır. Keza bu daire içerisinde olanlar kendi istek ve arzularına göre inançlar yaratırlar ve akabinde de tüm yaratımlarını zaman, mekan ve makamlarla sınırlandırırlar. Kültür bir şeyin varlık nedeni olmakla birlikte unutmamalıyız ki birçok kültürün kaynağını geçmişe dönük keşkeler ve geleceğe yönelik endişeler oluşturur. Yüksek benliğe yönelemeyenlerin neden sorusuna verdikleri cevap: “Her şey o’dur”. Öte yandan mükemmel olan Yaradan’ın mükemmelliğini her an seyreyleyen bir kişinin içerisinde olduğu kültür dairesinin varlık nedeni sorusunda da bir cevap vardır! Bu anlamda Yaradansal ahlaka benzemeye çalışanların neden sorusuna yönelik cevapları: “Her şey o’ndandır”.
Salt kültürün varlık nedeni
Güneyden gelen serinlik bizi bize her zaman bizimle birlikte gösterir. Güneyden gelenin hiç
Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş savaşlarında göstermiş olduğu askeri başarılarından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başkanlık da yapmış olan Kâzım Karabekir Paşa’nın kültür ve sanat yönü de derin ve renklidir .
1882 ile 1948 yılları arasında Anadolu’da yaşamış olan Kâzım Karabekir Paşa “Şark fatihi” olarak bilinir. Serhat şehrimiz Kars’ı iki defa kurtarmış olması nedeniyle, doğu cephesinde hayatını kaybetmiş insanların kimsesiz kalan çocuklarını Sarıkamış’ta toplamasıyla, özelllikle de Doğu Anadolu’da yaşayan insanların gönüllerini yüksek ahlaki değerleriyle kazanmış olması münasebetiyle çok sevilmiş, saygınlık kazanmıştır. Balkan, 1. Dünya ve Kurtuluş savaşlarında göstermiş olduğu askeri başarılarından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne başkanlık da yapmış olan Karabekir Paşa’nın kültür ve sanat yönü de oldukça derin ve renklidir.
Çocukluğumun mutlu şehri Kars müzik, dans ve edebiyat şehridir. Edebi kimliğinin ürünlerinden örnekler vererek kadim tarihimizin yiğit insanı olan Kâzım Karabekir Paşa’yı rahmetle anmak isteriz. Paşa ilk gençlik yıllarında musiki ve resimle uğraştığı gibi şiir denemeleri de olmuştur. Çocuk terbiyesi ve milli duygular üzerine yazdığı şiirlerini yedi