Hafta sonu (Pazar günü) Trabzonsporlular, her yıl Ağustos’un ilk haftasında olduğu gibi Trabzonspor’un (54) doğum gününü kutlayacaklar…
O’nu sevenler, o’ndan bir parça olduğunu düşünenler tarihi güne tanıklık etmek, horon oynamak, 1 meşale yakmak, coşmak ve de coşturmak için ( 15: 00 - 23: 00 ) Haliç-Sütlüce’de toplanacaklar…
**
Her Bordo-mavili kırk yıllık arkadaşmışçasına el ele tutuşup, kol kola girip avazı çıktığı kadar bağıracak:
“ Bordo- Mavi şampiyon Trabzon…”
**
“Fatih’in torunları, Kanuni’nin doğduğu şehrin çocukları” göz gözü görmeyen ortamda akıllı telefonları ile sosyal medyada canlı yayınlar yapacak, paylaşımlar, yayınlar rekor kıracak:
“ İyi ki doğdun Trabzonspor’um, doğum günün kutlu olsun sevduğum…”
Antalya’da oynanan ‘U19 Gelişim Ligi’nde gözler yıldız adayı genç yeteneklerin üzerinde idi…
Trabzonspor başta olmak üzere Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Kasımpaşa yetenekli oyunculara sahip, hatta diğer kulüplerimizde…
**
Doğrusunu söylemek gerekirse, boyumuzun ölçüsünü aldığımız Avrupa Şampiyonasından sonra Trabzonspor’un şampiyon olduğu turnuvada gelecek vaat eden gençleri izlemek büyük keyif verdi.
( Yeri gelmişken; Trabzonspor’un teknik ekibini ve şampiyon gençlerini kutlar, darısı ağabeylerinin başına ve aynı başarıyı A Takımda yaşamaları dileklerimizle…)
**
Evet, yetenekli oyuncularımız var olmasına var da…
Biz de birkaç gün mola verdik, kafayı boşaltalım istedik!
Şartlar ne olursa olsun, tatil için önceliğimiz her daim Karadeniz olmuştur; güneş deseniz var, yağmur isteseniz var, deniz ve orman dileseniz o da var, daha ne olsun!
Sahile yakın yerlerde biraz nem oluyor ama olacak o kadar.
**
Başından duman eksik olmayan yaylalar doğal klima; ortam serin, rüzgâr püfür püfür! Çam ağaçlarının altında, ağaçların arasında yalınayak gezip-dolaşmak ömre bedel…
**
Denizi anlatmaya gerek yok, adı üstünde Karadeniz… Bazen sütliman, arada bir kararıp, dalgalanıp kafası bozuluyor; sahili toz duman!
**
Avrupa Şampiyonası, 3-0’lık skor ve kötü futbol…
Bırakın atak yapmayı, bırakın pozisyona girmeyi, arka arkaya beş pas yapamadık, yaptırmadılar desek abartmış olmayız.
Ayağında top tutan, gününde olan bir oyuncumuz yoktu o gece sahada, o derece hani…
**
Oyuncularımız üzerinde oluşturulan baskı, dağınık, tanınmaz futbolun sebeplerinden biri, psikolojik yani.
Rakip ev sahibi İtalya hem çok formdalar hem yetenekli hem de tecrübeli ayaklara sahipler, o anlamda turnuvanın favori takımlarından kabul ediliyorlar…
**
Gök-mavililer golü erken bulsaydılar, daha doğrusu Uğurcan Çakır’a takılmasaydılar ‘ Bizim çocuklar’ çok daha farklı skorla karşı karşıya kalabilirlerdi!
Dünyada futbolun bu kadar çok sevildiği, konuşulduğu başka bir yer var mıdır?
Varsa da bir ya da ikidir…
**
‘Besmele’ ile kapısı açılan işyerlerinde ve de her yerde konu dönüp dolaşıp Trabzonspor’a bağlanır.
Bordo-mavili takımın lider olduğu mevzuda, ekonomi ile sağlık ikincilik için kapışır!
Trabzonspor’un galibiyetlerinde; bankaya, esnafa olan borçlarını dert etmeyen…
Mağlubiyetlerde; dünya başına yıkılmışçasına canı sıkılan, biten maçı dakika dakika kafasında oynayan Trabzonsporlular.
Trabzonspor’un iskelet kadrosu var, iyi de bir teknik adamı var…
Eksik bölgelere transfer yapmaya başladılar, devamı da gelecek…
Abdullah Avcı’nın ‘onay’ verdiği oyuncuların alınmasıyla; Trabzonsporlular geleceğe dair çok umutlular.
Bordo-mavili kulüpteki (transferler, hamleler) bu hareketlilik, 2008 yılını ve de aynı yıl “ Trabzonspor’un şampiyonluğunu görmeden ölürsem, işte o çok zoruma gider” diyen Gökhan Uzun’un hikâyesini aklımıza getirdi.
Bu vesileyle hem Gökhan’ı bir kez daha hatırla(t)mış hem de Trabzonsporlular için şampiyonluğun ne kadar büyük anlam ifade ettiğini anlatmış olalım…
**
Haziran ayında İstanbul’da yaşayanların yüzüne çarpan sıcak hava kimsenin hoşuna gitmiyordu ama Trabzonspor’daki gelişmeleri ziyaretine gelenlerden öğrenen 14 yaşındaki Gökhan Uzun’un aldığı duyumlar hoşuna gidiyor, içini tatlı bir hava sarıyordu…
Bu aralar köy düşer insanın aklına; yağmurunda ıslanmak, toprağında çalışmak, gezip dolaşmak.
Bulutların bıraktığı suyu içine çeken topraktan yükselen kokuyu ciğerlere çekmek…
Yılda birkaç kez gidilen köyden ya da yayla evinden, kenarları yosun tutmuş tahta pencereden dağları, ormanları, koyun otlatan çobanları seyretmek…
Ve…
Eline geçirdiğin bezle buğulu camları silerken, ananın “ Oğlum batırdın canım bezimi” cümlesini hissetmek…
**
Bu aylar…
Eskiden ligler sona erdiğinde, birçok ilde, ilçede ve beldede futbol turnuvaları düzenlenir, futbolla yatıp, futbolla kalkanlar özlemlerini bu şekil giderirdi…
Turnuvalar öyle keyif verirdi ki…
Trabzon’un Çarşıbaşı beldesi de onlardan biriydi…
( Günümüzde ilçe olan Çarşıbaşı’ndan çıkıp da liglere damga vuran çok oyuncu olmuştur o anlamda. Akla gelen ilk isimlerden Trabzonspor’un efsanelerinden Hüseyin Tok, son isim Abdülkadir Ömür’dür mesela. (Diğerlerini yazmaya kalksak sayfa yetmez…)
**
Esnaf dükkânını, ev hanımları evin kapısını-penceresini yarıya açık bırakıp, deniz kenarındaki toprak sahaya koşardı…
Üstü açık kamyonlarda bayrak sallayarak yol alanlar, sürekli havalı kornayı öttüren şoförler…