Lider Trabzonspor’un rakibi bu hafta Beşiktaş ama…
Konu İstanbul deplasmanı olunca, diğer bir ifadeyle Trabzonspor İstanbul’a gelmeye hazırlanınca, aklımıza geldi yıllar evvel bir arkadaşımızın (Metin Külünk) anlattığı, bizim de kaleme aldığımız hikâye…
Keyif alacağınızı umarak, o günü tekrar yaşayalım, hatırlatalım istedik.
**
Aralık ayında araçlar koro halinde meleyen keçi sürüsü gibi ilerlerken İstanbul’da…
Trabzonsporluların çok olduğu bir mekânda (kahvehane), günlerdir İBB-Trabzonspor maçının oynanacağı tarihi beynine kazıyan Trabzonsporlu kardeşimiz, düğününe birkaç gün kala yengeç kıskaçları gibi sıkıca kavradığı düğün davetiyesini arkadaşına uzatır:
- Evleniyorum!
**
Komşu komşunun külüne muhtaçmış tamam da, mevzu sahada karşı karşıya gelme olunca işler değişiyor! Öyle ya komşuluk başka, maç başka. Konu puan değil de farklı bir şey olsa can feda!
Çaykur Rizespor aşağılardan kurtulmak için çareler arıyor, bordo-mavililer yukarıda kalmak, zirvedeki yerini korumak istiyordu.
Öte yandan Trabzonspor’un bu karşılaşmadan alacağı üç puan, haftaya Beşiktaş ile oynayacakları maç için kıymetli, ilaç kıvamında kredi demekti!
Dün akşam bir kez daha görüldü ki Bakasetas ve Nwakaeme’siz Trabzonspor rakip kim olursa olsun zorlanır, ilk yarıdaki futbolundan farklı oynayamaz… İki oyuncunun etkisi, puan tablosuna bakıldığında çok daha net anlaşılıyor.
Komşu iki takım ilk yarı birbirine top ikram etmede kusurda bulunmadılar, penaltılar bile birbirinin benzeriydi. Hele Trabzonsporlu oyuncular, o kadar çok pas hatası yaptılar ki, inanılır gibi değil…
Geniş alanda oyunculara sahip Trabzonspor, topun arkasına geçen, rakipleri karşısında ilk yarı etkili hiç etkili olamadılar. Kanatlar çalışmayınca, oyuna
‘Trabzonspor ve Trabzonsporlular için’ başlıklı yazımızı okuyan dostlarımızdan bazıları ‘çok duygulandığını’ bazıları ‘ağlamaklı olduğunu’ bir sonraki yazımızda okuyacağınız hikayeyi yayımlamamızı rica ettiler. Diğer bir ifadeyle biraz neşelenmek istedir.
Yıllar evvel kaleme aldığımız, Merzifonlu, inanılmaz fanatik Trabzonsporlu Ahmet Koçak’ın başına gelenleri bir kez daha hatırlayalım…
*
Yer Almanya, Ausburg…
Ahmet Koçak, yıllardır Almanya’da, Ausburg’ta ikamet ediyor. Giyiminden-kuşamından, evinin dışı, odalarının rengine varıncaya bordo-mavidir… Hatta aracı da…
En büyük hayallerinden biridir, aracının plakasında çok sevdiği Trabzonspor’u hatırlatan harflerin yazılı olması. Sonu da 61 ile bitirse diyecek kelime bulunmaz Merzifonlu Ahmet’in keyfine…
Yıl 1997…
10. haftalar itibariyle 25 sezonun en çok puanını topladılar. Söz konusu 1995/96 sezonunda 10 maçta 26 puana ulaşmıştı Trabzonspor.
Deplasmanda 23 maçtır yenilmiyorlar… 1995 yılında 26 maçlık yenilmezlik rekorunu da kırmayı hedefliyorlar.
Ve…
Trabzonspor teknik direktörü Abdullah Avcı, Trabzonsporluları, cuma günü Çaykur Rizespor ile oynayacakları maça davet etti, iyi de etti. Zira 12’nci adamın desteğine o kadar çok ihtiyaç duyuluyor ki…
Taraftar gereğini yapacaktır, ancak kafasında ‘Gitsem mi, gitmesem mi?’ kararsızlığı yaşayanlara, senelere evvel yine bu aylar yaşadığımız bir hikâyeyi anlatmak, hatırlatmak isteriz; Trabzonspor ve de milyonlarca Trabzonsporlu için…
İstanbul’da soğuk bir akşam vakti, yağmur sicim gibi…
Minarelerden insanda ağlama isteği uyandıran akşam ezanı yükselirken, bir martı sürüsü denize değer gibi uçuyordu. Yağmur birikintilerine bata-çıka ilerleyen insanların derdi; bir an evvel evlerine varmaktı. Çünkü gökyüzünden sicim gibi boşalan yağmur,
Derbi galibiyeti camiayı mutlu eder, taraftara adeta bayram ettirir. Oyuncuların özgüveni artar, kısaca moraller tavan yapar tamam da, bir sonraki maç alınırsa; o galibiyet daha anlamlı olur...
Nwakaeme, bordo-mavililerin ‘can’, Bakasetas ‘atar’, Peres ‘kılcal’ damarı! Üçünün aynı anda olmaması Trabzonspor için büyük şanssızlıktı!
Göztepe, kendi sahasında tribünlerin de coşkusuyla etkili oynayan, iyi mücadele eden bir ekip. Dün de Trabzonspor’a ön alanda iyi pres yaptılar, orta sahada topu ayağına alan her bordo-mavili oyuncuya baskı yaparak, topla olan birlikteliklerine ve de oyun kurmasına müsaade etmeyerek iyi de kapandılar.
İleride top tutan, adam eksikten Nwakaeme, şut atan, tabelayı değiştiren Bakasetas ve sağdan bindiren Peres olmayınca; eliniz, kolunuz bağlı!
Düşünün; Trabzonspor’un koca ilk yarıda bırakın pozisyonu, kaleyi bulan topu yoktu. Göztepe’nin de 43’te Jahovic ile bir pozisyonu vardı, hepsi o kadar…
Siopis, ikinci yarı Trabzonspor’a oksijen oldu; orta sahaya hayat verdi!
Bu tür
70’li ve 80’li yıllarda henüz konuşmaya, koşmaya başlayan, plastik topa ayak vurmaya başlayan çocuklar, bakkaldan aldıkları çikletlerden o’nun fotoğrafının çıkmasını isterlerdi.
Gördükleri her uzun saçlıyı, her yakışıklıyı ve her uzun boylu esmer birini o’na benzetir, minik parmağıyla “Kadir amca” diyerek o’nu işaret ederlerdi.
**
Mahalle aralarında, sokak aracıklarında tek, toprak sahalarda çift kale maç yapan çocuklar, kendini o’nun yerine koymak, o’nun adını almak için birbirleriyle yarışmış hatta kıyasıya kapışmışlardır…
**
Zamanın delikanlıları, yavuklusunun gözüne şirin görünmek, gönlünü fed etmek için saçlarını onun gibi uzatır, onun gibi tarar, onun gibi yürümeye çalışmışlardır…
**
Giyimine-kuşamına, saçına-başına özen gösteren, bordo-mavi tarağı arka, horozlu aynayı ön cebinde taşıyan gençlerin İspanyol paça pantolon ve uzun saç merakı; o’nu çok sevdiklerindendi.
Bazı maçlar vardır mutluluğa tavan, morallere taban yaptıran; galibiyetlerde sevindiren, eğlendiren, mağlubiyetlerde yemeden, içmeden kesen!
Trabzonspor, Fenerbahçe arasında oynanan karşılaşmalar da onlardan biri.
İki takım arasında bırakın lig, kupa maçlarını, gazozuna oynasalar; durum değişmez!
Maça gelince…
Oyuncuların ısınması bir yana, dakikalar maça henüz ısınmadan, futbol yazılı olmayan kuralını hatırlattı, ‘atamayana atarlar’. Bordo-mavililer, ilk ataklarında golle tanışacakları yerde, dönen topu kalelerinde gördüler. Rossi’nin ayak içi vuruşu; sahada ve tribünde olanlar şaşkın hatta ekran başında olanlar da…
Fenerbahçeli oyuncular iyi alan daraltarak, kanatları çok iyi kapatarak, orta sahadan Trabzonsporlu hızlı oyuncuların koşu koridorlarına atılacak toplara engel olarak başladı.
Edgar, öyle bir zamanda devreye girdi ki, geriden topla çıkıp, Djanıny’e attığı klas pas, devamında Mın Jae’nin, Djanıny’e faulü sonrası gördüğü kırmızı gecenin kırılma anıydı ve Bakasetas’ın topu adeta iğne deliğinden
Bugün de Tatar bir askerin hikâyesine yer verelim istedik.
Seneler evvel neler yaşamış, neler anlatmış, hep birlikte okuyalım.
**
Sene 1981…
Sovyetler Birliği'nin Kızılordu’sunda genç bir askerim.
Türklük yasak, İslam yasak…
Müslümanlık hakkında tek bildiğimiz; Allah'a inanmak.