Bazı meslekler var ki el üstünde tutulması gerekir. Öğretmenlik de onlardan biri.
Çocukları- mızın da ülkemizin de geleceğine yön veren onlar.
Onlar ne kadar donanımlıysa geleceğimiz o kadar parlak, onlar ne kadar mutluysa geleceğimiz o kadar keyiflidir.
İşte bu yüzden en idealist olanlarını seçip, en iyi şekilde eğiterek, mesleğe küstürmeden yola devam etmelerini sağlamalıyız.
Ama biz ne yapıyoruz?
Sınıfa girip ders anlatıncaya kadar kimyalarını altüst ediyor, atandıktan sonra da kalan enerjilerini tüketmek için elimizden geleni yapıyoruz!
Zorlu süreç!
1- Ülkemizde öğretmen olabilmek için öncelikle üniversite sınavlarına katılan 2 milyonu aşkın öğrenci arasında yüzde 10’luk dilime girmelisiniz.
2- En az 4 yıl süren zorlu eğitim sürecini başarıyla bitirip diploma almaya hak kazanmalısınız.
3- KPSS’ye girerek en az, 100 üzerinden 80 ve üzeri puan almalısınız.
4- MEB tarafından yapılan mülakat elemesini başarıyla geçmelisiniz.
5- Devletin, Emniyet, MİT ve tüm kurumlarının güvenlik soruşturmasından “temiz” çıkmalısınız.
6- İlle de atanmak istiyorsanız, öncelikle, her yıl yenilenen sözleşmeli öğretmenliği kabul etmelisiniz.
7- Atandığınızda ülkemizin herhangi bir yerinde 6 yıl boyunca (eş durumu dahil) yer değiştirmeyeceğinize dair sözleşme imzalamalısınız.
8- Tüm bunların sonunda OECD ülkeleri içinde en az öğretmen maaşını alacaksınız ve devlet memurları arasında da en düşük maaşla mesleğe başlayacaksınız. Ve bu kadar zorlu bir sürecin ardından, atanıp ülkenize hizmet etme şevkiyle işe başladıktan sonra, ananızın ak sütü gibi helal olan mesleğiniz, MEB’in hazırladığı Performans Değerlendirme Sistemi ile her yıl mesleğin özelliğini hiç bilmeyenler tarafından çoğunlukla sübjektif olarak değerlendirilecek; “iyi öğretmen”, “kötü öğretmen” olarak tanımlanacaksınız.
Zümre ve zümre dışındaki öğretmenlerin birbirlerine not vermesi istenerek, görev yapılan okulun eğitim ve öğretimini nasıl daha iyi yapabiliriz anlayışı yerle bir edilecek...
Doğru olan ne?
İşte bu sorunun cevabını da tıpkı yukarıda olduğu gibi yine Eğitim-İş veriyor:
1- Öğretmenlik mesleği bir uzmanlık alanıdır ve diplomayı alan her öğretmen, öğretmenlik alanında yeterlilik belgesiyle mezun olmaktadır.
2- Öğretmenlerimizin mesleki bilgi ve birikimi ile tecrübelerinin meslek ve alan mezunu olmayan değerlendiriciler tarafından sorgulanması asla kabul edilmemelidir.
3- Öğretmenlerimizin değişen eğitim müfredatları ve gelişen teknoloji alanındaki yeterliliklerini artırmak amacıyla tüm öğretmenlerimiz zaman zaman hizmet içi eğitim programlarına alınmalı ancak bu anlayışın dışında öğretmenlerin mesleklerinin tartışılmasını ve de bunun sonucunda mesleğini sürdürmesinin sorgulanacağı hiçbir girişim dayatılmamalıdır.
Dayatılırsa, direkt olarak karşısında olacağımız bilinmelidir...
Özetin özeti: Pilotların iyi olup olmadığına yolcular, doktorlarınkine hastalar mı karar veriyor ki öğretmenlerin iyi olup olmadığına öğrenciler, veliler karar versin! Böylesi bir durumda, müşteri memnuniyeti mantığı devreye girer ki bu da eğitimde çıtanın daha da aşağıya düşmesine neden olur!