YÖK Başkanı Yekta Saraç, üniversite giriş sınavlarında çok az da olsa açık uçlu sorular sorulacağını açıkladı.
Eğer öğretmen mülakatlarına dönüşmez ve objektif bir değerlendirme formülü bulunursa, sevindirici bir gelişme...
Test sınavları keşke tümüyle ortadan kalksa.
Çünkü çocuklarımızın, gençlerimizin, dolayısıyla, tüm ulusun yaratıcılığını köreltiyor.
Bu işten nemalananlar ya da dünyadaki gelişmeleri yakından izlemeyenler, bu kadar öğrenciyi başka türlü nasıl sınavdan geçireceksiniz diye anında itiraz edecektir.
YÖK, ÖSYM ve MEB’e düşen görev, ilkokula başlayan tüm öğrencileri üniversite önüne yığmak değil, çok doğru yönlendirmelerle hayata hazırlamaktır.
Üniversite okumak isteyen üniversiteye, meslek adamı olmak isteyen meslek liselerine, köyünde çiftçi olacak olan da yapacağı işin niteliğine göre doğru bilgilerle donatılmalıdır...
Hatta içlerinde, okulu bitirdikten sonra evlenip, evimin hanımı olacağım diyenler çıkarsa, onlara da ev ekonomisinden çocuk yetiştirmeye kadar bir dizi hayat dersleri verilmelidir...
Herkese aynı elbise!
Türk eğitim sistemi tek tip eğitimden yana.
Bu yüzden de ilgi ve yeteneklerine bakmaksızın, öğrencilerin tümüne aynı eğitimi dayatıyor.
Oysa 78 milyon vatandaşımızın her biri farklı yeteneklere, farklı hayallere, farklı beklentilere sahip.
Önemli olan, her birini tek tek ele alıp, ona göre eğitim modelleri geliştirmektir.
Bireye yönelik eğitim modelleri geleceğin dünyasında çok daha fazla öne çıkacak
Çünkü hiçbir medeni ülke artık tek bireyinin dahi heba olmasını istemiyor.
Onun için doğru eğitim modeli ve en doğru gelecek ne ise ona göre bir yol haritası hazırlıyor...
Bilindiği gibi zorunlu temel eğitim 12 yıla çıktı.
Okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesiyle, gelecek yıldan itibaren de muhtemelen 13 yıla çıkacak.
Peki, bu 13 yıl içerisinde tüm öğrencileri üniversiteye yönlendirmenin ötesinde ne yapacağız?
Mesleki eğitime yönelenlerin hedefi de yine üniversite!
Peki, bu hayallerine kavuşabiliyorlar mı?
Evet demek mümkün değil.
İlk 5 tercihine yerleşenlerden, kazandığı üniversite ve fakülteyle gurur duyanların sayısı o kadar az ki!
Yani onca eziyete, dayatmaya, hayal kırıklığına, hiç ama hiç değmiyor...
İşte bu yüzden, doğru kararlar alıp, doğru eğitim modelleri geliştirmek zorundayız!..
Mutlu gençlik!
Alınan eğitim, gençleri mutlu etmiyorsa, gerisi teferruattır.
Kazandığı meslek, ona iyi bir gelecek sağlamıyorsa, diplomanın hiçbir anlamı yok.
Yapılan tüm araştırmalar üniversite mezunlarının üniversite adaylarından daha mutsuz olduğunu ortaya koyuyor.
Yani bir anlamda, üniversiteye giremeyen de mutsuz, giren de, mezun olan da...
Sizce de bu konuda bir anormallik yok mu?..
Pek çok ülke, ki özellikle Avrupa ülkeleri, gençlerinin önüne, tek seçenek olarak üniversiteleri koymuyor.
Üniversiteye gidenlerin oranı da zaten giderek azalıyor.
Çünkü pek çok ülkede yapılan araştırmalara göre, üniversiteyi okumayanların kazançları, okuyanlara göre çok daha yüksek!
Yine aynı şekilde üniversiteyi bitirdikten sonra akademik kariyer yapanlar, yapmayanlara göre daha geride kalıyor.
İstisnalar elbette kaideyi bozmaz ama tüm gelişmeler eğitimde dirsek çürütenlerin mağduriyeti yönünde.
Bunun faturası da eğitime çıkartılıyor ki asıl yanlış olan bu.
İşin doğrusu, eğitimde yapılan yanlışların yarattığı hayal kırıklıklarıdır. Düzeltilmesi gereken de asıl odur!
Özetin özeti: Eğitim her şeydir. Sizi vezir de eder, rezil de! Eksiği de yanlışı da yarardan çok zarar getirir...