MEB gelecek yıl tüm okullara İngilizce hazırlık sınıfı koyuyor. Ayrıntılar henüz açıklanmadı.
Bilinen tek şey, 5’inci sınıfın hazırlık sınıfı olacağı.
Öncesi sonrası belli değil.
Hangi öğretmenler bu dersi verecek, hangi müfredat programı uygulanacak, haftalık ders yükü kaç saat olacak, pratikler nasıl yapılacak, sonraki yıllarda ne yapılacak henüz belli değil.
Elbette bir bildikleri vardır diyeceğiz ama daha önceki İngilizce maceralarına göz attığımızda, bol bol zikzak görüyoruz ve içimiz kararıyor...
Fikir güzel ama!
Bu noktada işi isterseniz gelin bir bilene, çiçeği burnunda bir İngilizce öğretmeni olan SM’ye sözü bırakalım:
“Çok ciddi bir konu başlığıyla karşı karşıyayız.
İngilizce hazırlık sınıfı konulması, düşünce olarak reform denecek kadar çok heyecan verici bir düzenleme!
Ama bu demek değildir ki ders saati artınca bizim çocuklarımız İngilizce öğrenecek.
Dil çok geniş bir alanı kapsar.
Sadece 5. sınıfa özel olmamalı ki sürekliliğini yitirmesin.
Şöyle bir algı var:
İngilizce ders saati ne kadar çok olursa, o kadar iyi İngilizce öğrenilir.
Hayır, bu işler, ne kadar ekmek, o kadar köfteyle yürümüyor.
Etkililik ve verimlilik kavramları giriyor tam da bu noktada.
Bu konuda, özel okullar kesinlikle devlete destek vermeli.
Bünyesinde bulunan öğretmen tecrübesinden, kaynak kitap ve teknoloji kullanımından, devlet okullarının da yararlanması gerektiğini düşünüyorum.
Gramer odaklı olmasın
Bir diğer durum ise İngilizce öğretimi artık gramer odağından çıkmalı. Yani öğretmen yeterli input (girdi) listening-reading versin ki çocukta bu output (çıktı) speaking-writing’a dönüşsün. Bu output yani ürün zamanla oluşacaktır. Her çocuk aynı anda output veremez. Yani bu eğitim bir seneyle sınırlandırılmamalı.
Dil eğitimi, ciddi ve uzun süreli bir yatırım ister.
Verilen input ne kadar doğruysa, öğretmen ne kadar akıcı ise çocuk o kadar output’una yansıtır.
En önemli sorunlarımızdan biri, Türkiye’deki İngilizce öğretmenleri İngilizce konuşmuyor-konuşamıyor ya da bu işi ciddiye almıyor.
Yani çocuk maruz kalmadığı bir dili nasıl öğrensin?
Bu kadar büyük bir adım atılmışken İngilizce öğretmenlerimizi çok büyük görev ve sorumluluklar bekliyor.
Ben bir denetim mekanizması olması gerektiğini ve bu işin sürekliliğinin takip edilmesi kanaatindeyim.
Hatta MEB’in yürüttüğü yurtdışı programları daha da genişletilmeli ve sadece okul dönemleri değil, yaz tatillerinde de değişim programları yoğun bir şekilde devam etmeli ve yeniden yapılanmalı.
Biz bu işin meyvesini ne yazık ki 3 ya da 5 yılda alamayacağız.
Var olan öğretmenler, eski sistemle gelen bir dönem ve yeni mezun olacaklar var.
Bir de hazırlık sisteminin gelmesiyle İngilizce öğretmenliği bölümündeki öğrencileri bu sistemin gerektirdiği bir öğretmen formuna sokmak için üniversite eğitim programının tamamen değişmesi gerek ve o da zaman alacak ama sonuçları güzel olacak.
Öğretmen ve materyal
Öğretmenden sonraki olgu ise kaynak kitap, materyal, yöntem ve teknikler var.
Şu an kullandığımız İngilizce kitaplarıyla bu iş yürümez.
Üniversitelerle ortaklaşa alınacak ortak bir kararla, standart bir İngilizce öğrenimine sahip olunmalı.
İstanbul’daki öğrenci ile Ağrı’daki öğrenci arasında fark olmamalı.
Öğretirken de, öğrenilenleri belirlerken de standart bir ölçme tekniği uygulamalıyız.
Özetle, üniversitelerle işbirliği, öğretmen kalitesi, kaynak materyal yöntem ve teknikleri ile devamlılığı sağlanan bir öğretme yöntemi ve standart ölçme değerlendirme bu işin olmazsa olmazıdır...”
Özetin özeti: Reform yorgunu MEB, yabancı dil öğretme konusunda bakalım bu kez nasıl bir maceraya yelken açacak?.