Dünyanın en iyi liselerinden biri olarak kabul edilen İsviçre’deki Le Rosey Okulları’nın 5. kuşak sahibi Philippe Gudin kendilerini en iyi yapan özellikleri anlattı, ‘Yetenekleri mutlaka keşfediyoruz’ dedi
İsviçre, demokrasiden ekonomiye, eğitimden doğal güzelliklere, hoşgörüden yaşam biçimine, hiç tartışmasız, dünyanın en önemli ülkelerinden biri... Bizim için de ayrı bir önemi var. Ülkemizin Lozan Antlaşması ile resmiyet kazandığı, doğum yerimiz... PISA nedeniyle eğitimin çok tartışıldığı şu günlerde, beş kuşaktır, içlerinde dünya ekonomisine, sanatına, siyasetine yön veren isimlerin de bulunduğu, dünyanın en önemli ailelerinin çocuklarına, ilkokuldan lise sona kadar eğitim veren ve bu alanda dünyanın en iyi birkaç okulundan biri olarak gösterilen Le Rosey’in patronu Philippe Gudin ile eğitimi, çocukları ve dünyanın geleceğini konuştuk.
İsviçre, bir anlamda, dünyanın gelmek istediği son nokta.
Almanca, Fransızca, İtalyanca, Romanşça olmak üzere dört farklı resmi dili var.
Onlarca farklı etnik kökenden oluşuyor, zengin ve insan haklarının tavan yaptığı ülkelerden biri... Le Rosey ise mezunları en az üç dört dili mükemmel anlamda konuşan, dünyanın en iyi üniversitelerine kabul alan, hiçbiri yüzde 10’un üzerinde bir çoğunluğa sahip olmayan 70’den fazla ülkeden öğrencinin buluştuğu, 25 farklı dilde eğitim verilen, yazları ayrı, kışları ayrı kampüslerde eğitim yapan, kapıdan girildiği anda her türlü gücün ve kimliğin dışarıda bırakıldığı, her dört öğrenciye bir öğretmenin düştüğü, hafta sonları da dahil, her gün 30’dan fazla spor ve sanatsal etkinliğin yapıldığı, tümü yatılı 450 öğrencisiyle belki de dünyanın en disiplinli okullarından biri... 1880’de kurulan ve ilk kız öğrencilerini 1967’de alan Le Rosey, 80 dönümlük arazisinde doğayla iç içe ve yıllık öğrenim masrafı 100 bin İsviçre Frangı yani 350 bin lira civarında!..
Yani çok para gerekiyor. Olan için bir şey değil ama olmayan için hayal. Ve, kuruluşundan itibaren okulun her zaman Türk öğrencileri olmuş!..
Neden en iyiler?
İsviçre’ye defalarca gittim. Neredeyse kurumların tamamı kuşaktan kuşağa geçen bir yapıda. Le Rosey de onlardan biri.
Bayrak şimdi Philippe Gudin’de, muhtemeldir ki, günü geldiğinde, bu bayrağı dört çocuğundan birisi devralacak.
Kendisiyle, güzelliğine bayıldığı Boğaz’da uzun uzadıya konuştuk. İşte o sohbetten önemli satır başları:
Hiçbir öğrencimizin köklerinden kopmasını istemeyiz. Bir Müslüman öğrencimiz de olsa imam gelip din dersi verir.
Karşıtlıkları değil, farklılıkları, saygıyı geliştirmeyi amaçlıyoruz.
İsviçre dominant bir ülke değil, her kültüre açık bir hoşgörü ülkesi.
Her konuda sık sık referandum yapılır. Yüzde 60’la kazanan sevinmez. Konuşup, tartışıp yüzde 80’nin olumlu bulacağı bir noktaya getirir.
Neden İsviçre?
Diğer bir Avrupa ülkesi, ABD ya da Kanada değil de neden İsviçre? İşte cevabı:
Çok pahalıyız ama paranızın karşılığını fazlasıyla alıyorsunuz. Le Rosey’de her öğrenci 5-6 dil öğreniyor. Yetenekler mutlaka keşfediliyor. ABD ya da Fransa’ya gittiğinizde o ülkenin kültürünü yaşıyorsunuz. Ama İsviçre’de neyseniz o kalıyor ve diğer tüm kültürleri de tanıyorsunuz.
Paranın ve gücün etkisi yok. Özel okullara devlet karışmaz. Okullar sadece anne, babalara karşı sorumludur.
En önemli özelliğimiz güvenlik ve kültürel toleranstır. Öğrencilerimizin her biri bizim için ayrı bir öneme sahip. Tercihi, ilgisi, yeteneği, hayata bakış açısı çok önemli ama ona göre diploma verilmez. Aynı anda hem bakalorya hem IB diploması alınıyor...
Dünyanın geleceği?
Gudin’in, gelecekle ilgili öngörüleri şöyle:
Dijital gereklilikler çok daha öne çıkacak. Bugün var olan meslekler çoğu 20 yıl sonra yok olacak, yenileri gelecek. Henüz keşfedilmeyen çok meslek var. Geleceği öngörmeden öğrencilerimizi neye göre yetiştireceğiz?
Bizim felsefemizin, öğrencilerimizin, bütün yeteneklerinin farkında olmasını sağlamak, yaratıcılığını ve hayal gücünü geliştirmek. Sanatsal eğitim bu konuda çok önemli. Sanat öğretmenleri her şeyin merkezinde olmalı. Çünkü hayal gücünü onlar geliştiriyor!
Sadece araba üretmeyi değil, onu en iyi şekilde kullanmayı da öğretiyoruz. Teknoloji her şey değil. Öğretmenler özgür olmalı ve idari işlerle uğraşmamalı. Tüm gün öğrenciyle birlikte olmalı.
Mesleki eğitim çok önemli. İsviçre’de öğrencilerin yüzde 30’u üniversiteye gidiyor. Eğitimde dayatmalardan nefret ediyoruz. Her çocuk kendi düşünce yapısının özünü keşfetmelidir.
Düşünceyi biçimlendiren insanlar, her zaman her yerde olacaktır, eğitim, çocukları, gençleri bu dayatmalara karşı koruyabilmelidir. Düşünce farklılıkları korunmalıdır. Çünkü farklılıklar zenginliktir.
Her ikisi de ülkesinin kaderine yön veren Ortadoğulu iki lider, ülkeleri, birbiriyle savaşırken, okulumuzda buluşup, şu anda dünyanın hiçbir yerinde yan yana yürüyemez ve bu sohbeti yapamazdık dediler...
Philippe Gudin’in eğitim ve yaşam konusundaki birikimi inanılmazdı. Bu birikimini, neden daha geniş kitlelerle paylaşmadığını hatırlatıp, sosyal sorumluluk çerçevesinde dünyaya bir değil, birkaç kitap borcu olduğunu söyledim ve bir yıl sonrası için kitap ödevi verdim. Arkasından da dünya genelinde konferanslar isteyeceğim.
Daha iyi bir dünya için eminim ki hayır demeyecektir...
Özetin özeti: Ülkemizde olup bitenlere keşke biraz daha dünya penceresinden bakabilsek...