ŞANSAL BÜYÜKA İLE DOBRA DOBRA
Kazanırken eksiğini ya da yanlışını göreceksin. İsveç karşısındaki tarihi geri dönüşten sonra “Bu iş tamamdır, aşı tuttu” dersek gene yanılırız. Bu tarih yazan on birin ve sonradan oyuna girenlerin yetiştikleri yerlere, bir anlamda alt yapılarına bakalım;
-Kaleci Sinan Bolat (Belçika)
-Geri dörtlü: Zeki Çelik (Türkiye), Kaan Ayhan (Almanya), Çağlar (Türkiye), Ömer Bayram (Hollanda)
-Orta Saha: Cengiz Ünder (Türkiye), Okay Yokuşlu (Türkiye), Oğuzhan Özyakup (Hollanda-İngiltere), Mehmet Topal (Türkiye), Hakan Çalhanoğlu (Almanya)
- Santrfor: Cenk Tosun (Almanya)
- Sonradan oyuna girenler: Emre Akbaba (Fransa), Serdar Gürler (Fransa), Yunus Mallı (Almanya)
İsveç karşısında ay-yıldızlı formayı giyen ve kelimenin tam anlamıyla tarih yazan milli takımın bu maçta görev yapan 14 oyuncusundan 9’u yurt dışındaki alt yapılardan, 5’i bizim Türkiye’de yetişen oyunculardan kurulu...
Nereye kadar?
Destan yazılan bir maçtan sonra gerçekleri söylemek elbette zor ama “bizim evlatlarımız” olsa bile sırtımızı Avrupa’da yetişen oyunculara dayayarak gidemeyiz. Bizim Türk kanı taşıyan evlatlarımız oralarda yetişip futbolcu oluyorlarsa, aynı Türk evlatlar buralarda yetişip niye futbolcu olamıyorlar?
Hep işin kolayına ve ucuzuna kaçıyoruz. Avrupa yetiştirsin, sen oynat... Demek ki, ortada bir yetenek sorunu yok. Ortada bir altyapı sorunu var. Daha doğrusu üstyapı sorunu var. Üstyapı, altyapıyı bütün kurumlarıyla bu kadar ihmal eder, bu kadar kaderine bırakırsa Avrupa’da yetişen Türk, Türkiye’de yetişmez. Önümüzde bu kadar çarpıcı örnek varken, altyapı konusunda daha nereye kadar ihmal?
Yusuf’u daha da sevdim
Hürriyet’te Serhan Asker’i okudum. Zaten çok beğenerek okurum. Yusuf Yazıcı’nın davetlisi olarak Trabzon’a gittiğini yazmış. Meğer Yusuf, kişisel gelişimi ile ilgili olarak, üstelik yanına genç arkadaşlarını da alarak çeşitli organizasyonlar düzenliyormuş. Hem kendisi hem de çevresi için... Yusuf’un futbolunu severim, kendisini de çok sevdim.
Yapılan ilkler son olmasınLucescu’dan umudum yoktu. Ancak hakkını teslim edeyim, göreve geldiğinden beri ilk kez milli takımı bu kadar beğendim. Neyini beğendim, kendimce sıralayalım...
-1. dakikadan 90. dakikaya kadar oyunun egemeni bizdik. 2-0 yenikken de oyuna egemendik, 3-2 kazanırken de... İlk defa bir maçı böyle forse ettik, süper...
-İlk defa kopuk kopuk değil, sürekliliği olan bir
oyun oynadık.
-İlk defa bu kadar çok hücumu düşündük, ilk defa rakip kale önünde bu kadar kalabalıktık.
- İlk defa Hakan Çalhanoğlu, ilk defa Oğuzhan Özyakup bu kadar etkili oynadı.
-İlk defa Emre Akbaba, bir milli maça bu kadar ağırlığını koydu.
-İlk defa golü yiyince pes etmedik, ilk defa bu kadar duygulu ve coşkulu oynadık.
-İlk defa maç bitti, pilimiz bitmedi.
-İlk defa
yüzde 62 gibi müthiş bir üstünlükle topu ayağımızda tuttuk, ilk defa rakibe oranla çarpı iki pas yaptık.
Aman ha ilk defa yaptıklarımız, son defa yaptıklarımız olmasın.
Söylem süper eylem sıfır
TFF, altyapıya, daha fazla geç kalmadan el koymalı... Bu, kulüplerin insafına ve boş vermişliğine bırakılamaz. Konacak kuralları uygulamak hiç zor değil. Ama bir türlü niyetlenmiyoruz. İşte zor olan burası...
Türkiye’de altyapı, kulüplerin insafına ve boş vermişliğine bırakılamaz. TFF Yönetimi’nde ve çok ciddi kontrolü altında, daha fazla geç kalmadan çok gerçekçi bir altyapı hamlesinin başlatılması gerekiyor.
-Özellikle Süper Lig kulüplerinin altyapı bütçeleri TFF tarafından belirlensin, bütçe ayrılsın ve bu para adı geçen kulübün yayın gelirinden kesilsin.
-TFF altyapıda çalışan hocalar için ciddi bir kriter belirlesin. Önüne gelen hatır gönüle altyapıların başına hoca olmasın. TFF kriterlerine uymayanlar altyapılarda görev alamasın.
- Altyapı hocalarının aylık maaşları TFF tarafından ödensin ve adı geçen kulübün yayın gelirinden alınsın.
-Yeni yetişen oyuncuların genellikle fizik güçlerinin yetersiz olduğunu görüyoruz. Altyapılarda mutlaka akademik kariyeri olan birer beslenme uzmanı sürekli görev yapsın.
- Altyapı futbolcularının uygar şartlarda yetişmesi ve yarışması sağlansın. Örneğin hem de maddi durumu son derece iyi olan bir kulübümüzün altyapı takımı deplasman maçına 19 saat otobüs yolculuğu ile gitmesin. Bir gece kalıp maçı oynadıktan sonra gene 19 saat otobüsle geri dönmesin (Bu rezalet bu sezon yaşandı.)
-TFF şart koşsun. Örneğin 2018-19 sezonunda bir futbolcunun ilk on birde oynaması, 2019-20 sezonunda iki futbolcunun ilk on birde yer alması talimatla zorunlu hale getirilsin.
-Süper Lig kulüplerinin altyapıları TFF tarafından periyodik olarak ve sıkça denetlensin. Bu denetlemede hatır-gönül öne çıkmasın, “vaziyeti idare et” anlayışı asla kabul görmesin.
Bunları yapmak, bunları uygulamak çok mu zor? Hiç değil... Yeter ki samimi biçimde niyetlenelim. Ama bir türlü niyetlenmiyoruz. İşte zor olan burası... Söylemlerimiz süper, eylemlerimiz sıfır...
Sen bize lazımsınOğuzhan için neredeyse “kayıp ilanı” verecektik, nihayet ortaya çıktı. Zaten ortaya çıktı mı, tutulması, durdurulması zor oyuncu Oğuzhan... Adam geçer, dripling yapar, dar ve kalabalık alanlardan iyi çıkar, aralara ve arkalara ölümcül toplar atar, iyi vurur. Yeter ki gücü kuvveti yerinde olsun.
İsveç maçında böyle bir Oğuzhan izledik. Yeter, artık kaybolma Oğuzhan... Sen bize lazımsın, sen kendine lazımsın, sen bu ülkeye lazımsın...
Kaan&Çağlar ikilisi tutmadı
Alkışlanacak çok yanımız var, ancak eleştirilecek yanlarımız da az değil... İlk 30 dakika tek kale oynadık, rakibin ilk atağında golü yedik. Rakip kalemize dört defa geldiğinde 2-0 öne geçti. Bir milli takım bu kadar kolay gol yemez, rakibe bu kadar rahat gol attırmaz. Stoperde Kaan Ayhan ile Çağlar ikilisi hiç tutmadı. Kaan Ayhan belki sağ bek olur ama Çağlar’ın yanında stoper olarak ciddi anlamda hatalar yaptı.
Geri dönüşün kralları 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda İsviçre karşısında ilk yarıyı 1-0 yenik kapatmış, ikinci devrede attığımız gollerle maçı 2-1 kazanmıştık. O zamanki adıyla Çekoslovakya karşısında 2-0 yenik durumu düşmüş, son
yarım saatte bulduğumuz gollerle 3-2 galip gelmiştik. Gruptan çıktıktan sonra Hırvatistan karşısında normal süre golsüz bitmiş, uzatmalarda 119. dakikada golü yemiş, bir dakika sonra, yani 120. dakikada, son dakikanın son saniyelerinde attığımız beraberlik golüyle maçı penaltılara taşımış ve Hırvatistan’ı elemiştik.
Bütün bu sonuçlardan sonra Avusturya’da yayın yapan Kreneun Zeitung, orta sayfalarını birleştirmiş, o iki sayfanın bir ucundan diğer ucuna “Geri dönüşün kralları” diye Türkiye’yi manşet yapmıştı. Viyana caddelerinde üstümüzde Türk Milli Takımı’nın eşofmanları ile ne kadar gururlu gezmiş, dolaşmış, tebrikleri kabul etmiştik. İsveç karşısında Türk Milli Takımı’nın aldığı sonucu görünce “Geri dönüşün kralları” aklıma geldi.
İyi düşünün!Futbol bir şov işi, bir gösteri sanatı...
İzleyici; yıldızları, şöhretleri, ilginç oyuncuları görmek ister. Yarınlarda yabancı oyuncu sayısına sınırlama getirirseniz, futbol ekonomisinin çok büyük bir bölümünü karşılayan ve adeta “can damarı” olan yayıncıya da, doğal olarak kulüplerin gelirlerine de büyük darbe vurursunuz. Bir anlamda bindiğiniz dalı kesersiniz. Aman ha, iyi düşünün...
Sözde kalmasın
Sporda şiddeti önlemek için yeni çıkan yönetmelikte, “valiler, belediye başkanları, kolluk amirleri gibi kamu görevlileri müsabakalarda tarafsızlığa uygun hareket edecekler” diye bir bölüm var. Umarım sözde kalmaz. Çünkü bugüne kadar hiç tarafsız kalamadılar.
Yasaklama yetiştirYabancı futbolcuya sınırlama gündemde... Bana göre doğru değil... Türk futbolcu oynattınız da, “Oynatma” mı dediler? İlk on birin tamamını Türk oyunculardan kurdunuz da karşı mı çıktılar?
İddia ediyorum, bugün yabancı sayısı bu kadar fazla olmasa, bizim Süper Lig takımları sahaya çıkaracakları 11 oyuncuyu zor bulurlar. İnceleyin kadroları, görün bakalım takımlarda kaç Türk oyuncu var. Çoğu da göstermelik... Ne sahaya çıkacak, ne yedek kulübesinde oturacak yetenekleri var. Sadece sayı dolduruyorlar.
Bu yabancı furyasında ortaya çıkan zaten çıkıyor. Alanyaspor’un neredeyse ilk on birinin tamamı yabancı oyunculardan kurulu... Ama bir Emre Akbaba’nın yükselişine engel olamadılar.
Trabzonspor’da gelen-giden yabancılardan başımız döndü. Ama bu kadar yabancı oyuncu, çok değerli iki yerli oyuncu Yusuf Yazıcı ile Abdülkadir’in çıkışını engelleyemedi.
Samet Aybaba, geçen sezon Sivasspor’da Emre Kılınç’ı Türk futboluna takdim etti. Bugün Bursa’da bu kadar yabancı arasında Furkan banko oynuyor. Burak takıma girmeye başladı...
Çare diyorsanız, basit; Yasaklama, yetiştir.
Bu bayrak asla düşmezRahmetli İsmet Badem’in eşine ve çocuklarına başsağlığı dileğinde bulunmak için Eceabat’ın Seddülbahir Köyü’ne gittim. Köye girdik, daracık sokaklar, birbirine benzer taş evler... Ancak her evde, istisnasız her evde aynı ölçülerde, birbirlerinden asla farklı ölçülerde olmayan, aynı ölçülerde Türk Bayrağı asılı her evde... Sordum, bu bayraklar 365 gün asılıymış. Bir kez daha anladım ve gururlandım: Bu bayrak asla düşmez, Çanakkale ruhu asla ölmez. Selam olsun Seddülbahir Köyü’ne...
İsmet Badem Basketbol Ligi İsmet Badem için yazılacak, söylenecek ne varsa, hepsi yazıldı, hepsi söylendi. Hep belirtirim, “Öldükten sonra yaşamak istiyorsan, yaşarken ölümsüz bir iz bırakacaksın” diye... İsmet Badem öyle derin izler bırakarak gitti ki, unutulma şansı yok. Buna rağmen şunu yapmalıyız: Tahincioğlu İsmet Badem Basketbol Ligi...
Gerçekten çok yakışır...
Panik transfere çare olabilir mi?
Şenol Güneş’in de katıldığı Avrupa Elit Kulüp Teknik Direktörleri toplantısında, “Lig başlar, transfer biter” tartışması gündeme damgasını vurmuş. İlginç geldi bana... Bizim ülkeyi düşündüm; iyi tarafları da var, kötü tarafları da... Son dakikada yapılan ve çoğu işe yaramadığı gibi, kulüplerin borç sarmalını da katlayan “panik transferlerin” önlenmesi için çare olabilir mi acaba?
Kutlualp’in transferleri...
Geçenlerde Fenerbahçe’nin eski yöneticisi Hakan Bilal Kutlualp’e rastladım. Laf lafı açtı, epey sohbet ettik. Konuştukça Hakan Bilal Kutlualp’ın yöneticiliği sırasında transfer ettiği futbolcular aklıma geldi: Alex, Nobre, Anelka, Pierre van Hooijdonk, Luciano...
Kabul edelim ki, böyle birbirinden önemli futbolcuları alıp getirmek, hem de o günün koşulları içinde en ekonomik şartlarla alıp getirmek her yöneticiye nasip olmaz.