07.09.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:
Trabzon havalimanındayım. Yanımda eski milli takım antrenörü Mehmet Kulaksızoğlu. Yüzünden düşen bin parça. "Bu Dünya 3.lüğü bize çok zarar verdi" diyor. Geçen yıl birlikte Gençlerbirliği ile Parmaya gitmiştik. Bu, 3 gün boyunca Kulaksızoğlunun ağzından en az 10 defa duyduğum bir cümleydi. Büyük zaferin hiç kullanılamadığını söylüyordu. "Biz hatalıyız" diyordu, "Hepimiz". Bir felsefe oluşturamamıştık. Bunu yapabilmeli, bu temeli kullanabilmeliydik. Olmadı. Bırakın bizi geleceğe götürecek yolu çizmeyi, bu zaferin nasıl olduğunu teşhis etmekte bile zorlandık. O takımın, Terimle başlayan yapılanmasını Lucescunun nasıl mükemmelleştirildiğini göremedik. Bizi Dünya 3.sü yapan sistem, Şampiyonlar Liginde gruptan çıkan tek Türk takımı olan Galatasarayın şablonuydu. Şenol Güneşin ufak rötuşlarla düzenlediği o milli takımı Lucescuya borçluyduk. Göreceksiniz. Shaktar bu yıl Şampiyonlar Liginin en flaş takımlarından biri olacak, ondan beslenen Ukrayna 2006da değilse, 2008de parlayacaktır. Çünkü onun futbol kişiliği doğu Avrupa takımları için bir modeldir. Maalesef biz onu ve felsefesini tu kaka edip postaladık. Çok ağlayacağız. Futbolda tek doğru yoktur. Takım tutar gibi, sistem, diziliş yandaşı olmak da putperestliktir. Ama maalesef bizde bu var. Hücum futbolu tartışmalarıyla başlayan bir abukluk. Lucescu, önerdiği sistemle bizi yükseltirken, Ersun Yanal ona başarıyla kafa tutuyordu. 3 yıl önce Radikal Futbolun 2. sayısında, Ersun Yanalla bir röportaj yayınlamıştık. "Ona Yen al diyorlar" başlığıyla. Ankaragücündeki performansıyla göz kamaştırıyor, ama kimse adını doğru söyleyemiyordu. Biz de bundan yola çıkmış soyadının yanlış söylenişini onun önündeki yolla örtüştürmüştük. Yanal sadece sahadaki futbol anlayışıyla değil, söyledikleriyle de sistemi sorguluyor, olması gerekenleri yalınlıkla ortaya döküyordu. Ve kazanıyordu. Bu kişiliğiyle tarihin en hızlı yükselişlerinden birini yaşadı. Gittiği her takımı tarihinin en yüksek lig sıralamasına ulaştırdı, iki kez kupa finali oynadı, UEFAda 4. tura çıktı ve şampiyon Valenciaya uzatmada elendi. Nihayet milli futbolu yeniden kurmakla görevlendirildi. Hepimizin desteği ile. Şunu açıkça söyleyebilirim ki, onun arkasındaki, Terime verilen desteğin de üzerindeydi. Ama bugün ben hayal kırıklığı yaşıyor, ümitsizliğe düşüyorum.Bugün bu yazıyı Gürcistana puan kaybettiğimiz için yazmıyorum. Dünya Kupasının favorileri arasında sayabileceğimiz İngiltere ve Fransa da kaybetti. Sorun bu değil. Sorun Yanalın, biz ona "Ye nal" derken ortaya koyduğu felsefenin milli takımda hiçbir izine rastlayamayışımız. Milli takımın giderek sıradanlaşması. Futbolunun alternatifler üretemeyişi. Kısaca bu takımın "Yen al" imzası taşımayışı. Lucescu bu ülkedeki futbol putperestliğine kulaklarını tıkamış ve kazanmıştı. Ben "Yen al"ın da bunu yapmasını, futbolumuzu yeniden kurmasını bekliyorum. Bunu yaparsa kazanacağını biliyorum. Ama ne uzakdoğuda ne Denizlide, ne de Trabzonda bunu görebildim. Üzülüyor, ümitsizliğe kapılıyorum. Ben Yanalı değil, Yen alı istiyorum. Yanal modeli Futbolda değişiklik önerilerine devam edelim. Top çizgiyi geçti / geçmedi sorunu önemlidir. Yan hakemin hem ofsaytı hem de çizgiden topun geçip geçmediğini kontrol etmesi fiziksel olarak mümkün değil. Kale çizgisinden 20 metre uzakta ofsayt hattındayken, topun gol olup olmadığını süzemezsiniz. Bu sorun iki çizgi hakemiyle sonlanabilir. Yan hakemlerin olmadığı köşelere yerleşecek iki çocuk bile sorunu çözer. Bulundukları köşeye bağlanan iki çizgiye bakarak kararlarını bildirirler. Toplam çözüm. Çizgi hakemi ÜMİT Özat, soyunma odasında sinir krizi geçiriyor. Tuncay küfürlerden kaçmak için kanat değiştiriyor. Stadyumda 5 tane Türkiye bayrağı, 5 tane milli forma yok. Şotaya gösterilen sevginin 10de biri Rüştüye gösterilmiyor. En yüksek sesle yapılan tezahürat "Burası Trabzon burada Hakan (Şükür) çok". Maç bir Haluk Ulusoy gösterisine çevrilmiş. Bunları söylediğimiz zaman Trabzona mal etmeyin diyorlar, tehditlerin yanı sıra. Ben etmiyorum. Buna engel olmayan çoğunluk sessiz kalarak üstüne alıyor, onaylıyor. Trabzon kendisine mal etti Belarus ve Gürcistan gibi takımlarla oynarken kilit, karşınızdaki yüksek savunma konsantrasyonunu delmektir. Yani ilk gol. İki maçta da öne geçip sonra galibiyeti koruyamamamızı anlamak zor. Oyun konsantrasyonunu çaresiz kalanın değil, duvarı yıkanın kaybetmesini. Bu bir kuşatmada duvarda gedik açık sonra içinden çıkanlarca yenilmeye benziyor. Çok temel bir sorun. Öne geçip kaybetmek Transfer dönemlerinin dar tutulması ve tüm dünyada aynı tarihlere alınma çabası doğru bir yaklaşım. Ama ya bir takımla Avrupa Kupalarında oynayan bir oyuncunun başka bir takımla oynayamayacağı! Bu hemen kaldırılması gereken, hiçbir mantıklı temele oturmayan manasız bir kural. mdemirkol@milliyet.com.tr Transfer kısıtlaması saçmalığı