Fenerbahçe’nin haftalardır önemli bir gol sorunu var; dünkü dört gole rağmen bunun devam ettiğini söylemeliyiz.
Yine aynı zaman diliminde çok iyi futbol oynadığını yazmada zorlanıyoruz.
Maç içinde oyunun bazı bölümlerinde takım halinde oyundan kopuyor; konsantrasyon sorunu yaşıyor.
Oyuncuların aynı çizgiyi koruyamadıklarını görüyoruz. Çok önemli futbolcular uzun süreli formsuzluklar yaşıyor; inişler ve çıkışlar…
Her şeyden önemlisi Fenerbahçe’yi kuşatan öyle bir dış etkenler var ki dayanmaya yürek yetmez; psikoloji kaldırmaz.
İddianamenin mahkemeye sunulmasının yine bir Fenerbahçe maçı öncesine gelmesi de ilginç bir tesadüftü.
Ancak Fenerbahçe bu süreci lider devam ediyor ve takım halinde de saygıyı hak ediyor.
68. dakikada Alex oyundan dışarı çıkarken Fenerbahçe tribünlerinde istisnasız herkes ayağa kalkıp bu büyük oyuncu özelinde takımı alkışlıyordu.
Müthiş bir görüntü vardı; bir duygu seliydi tribünlerden sahaya oradan da tribünlere akan…
Çağlayan!
Hiçbir şey kolay yaşanmıyor Fenerbahçe ve Fenerbahçeli için; ancak yaşanan çok daha derinden hissediliyor. Belki de maddesel gerçeğin duygulara dönüşen hakikati arasında ilk defa bu kadar eşit bir denklik kuruluyor.
Dünkü karşılaşma sahada oynanan yönüyle hem maddesel olanı hem de ortaya çıkan duyguları izlemek ve hissetmek adına güzel bir örnekti.
Yıllardır hiçbir Fenerbahçeli Fenerbahçeliliğin anlamını yüreğinde bu kadar derinden hissetmemiştir!
Fenerbahçe haftalardır gol vuruşu yapmada zorlanmaktan öte gol pozisyonu üretmede güçlük yaşıyordu. Kanatlar gerektiği gibi çalışmıyor, orta sahada istenen merkezi yönetim sağlanamıyor, rakip ceza alanı içine girilemiyor, kaleye şut çekilemiyor veya isabet sağlanamıyordu.
Açıkçası Ankaragücü takım savunması kendi on sekizinin içine Fenerbahçeli oyuncuları sokmamak için büyük bir direnç gösterdi.
Stoch ve Ziegler solda çok hareketliydi, çalışkandı. Zaten sezon başından bu yana Caner’le birlikte bu üç oyuncu Fenerbahçe’nin bütün atak yükünü çekiyor.
Sağ kanatta ise Gökhan Gönül önceki maçlara göre biraz daha iyi ama Özer ile uyumsuzdu.
Ceza sahasına yapılan ortalardan gol pozisyonu üretilemiyordu.
Ancak bu sefer hiç beklenmedik bir şey oldu.
Fenerbahçe'nin rakip kaleye uzaktan çektiği etkili ilk şut müthiş bir gole dönüştü. Stoch’un Büyükşehir Belediye’ye böyle bir golü vardı ama o şut yerden ve kalecinin kapattığı köşeden gitmişti. Stoch bu sefer ters köşeye ve havadan bir top gönderdi.
Gol oldu!
Özer’den konuştuk. Devam edelim. Dün çok şanssız bir günündeydi. Topları ezdi, hata yaptıkça üzerine eklemeye devam etti. Fenerbahçe’nin yediği ilk golde Gökhan ile birlikte büyük hatası vardı. Hücumda birlikte top kaybettikleri yetmediği gibi golün pasını veren Güven Varol’un yanından geçerek gidişini izlemesi, baskı yapmaması hatasını katmerleştirdi.
Özer’i eleştirmek istiyorum ancak diğer taraftan da hak veriyorum. Özer’in kafası rahat değil; çünkü oynamıyor.
Haftalardır Fenerbahçe’de bir Bekir İrtegün gerçeği var. Toplara yerinde müdahalesi, savunmada güven vermesinin yanı sıra geriden güzel oyun kurmaya da başladı. Yobo aksamasa Fenerbahçe kolay kolay gol de yemez.
Bekir’in futbolu devamlılıktan düzeldi. Bu çok iyi bir örnek ve referans aldığımızda Özer’i eleştirmek kolay değil.
Maçın ikinci kırılma anında Baroni’nin müthiş şutunu izledik ki bu gol de ceza sahasının dışından atıldı. Rakibin yapacak hiçbir şeyi yoktu. Toplar hep doğru köşelere uygun hızda gitti.
Baroni de bu sezonun Fenerbahçe’ye katkı yapan oyuncularından oldu.
Gösterişsiz ve beklentilerin gerisindeymiş gibi sahada oynayan ve çok eleştiri alan Bienvenu’nün ilerideki çalışkanlığını çıplak gözle izlediğimde Aykut Kocaman’ın bu oyuncuda neden ısrar ettiğini daha iyi anladım. Evet, gol atamıyor ama onun dışında birçok şey yapıyor.
Baroni’ye verdiği gol pası önemliydi.
İlk yarı Fenerbahçe’nin orta sahası kalabalıktı ve topa daha fazla sahip oluyordu. İkinci yarı Özer çıktıktan ve Semih oyuna girdikten sonra bu bölgeden de bir kişi eksilmiş oldu. Hatta Alex’in 68. dakikada oyun dışı kalmasıyla Fenerbahçe’nin orta sahası tamamen boşaldı.
Özer ve Alex belki söz ettiğimiz yerin orijinal oyuncuları değildi ancak alan kapatıyordu.
İşte oyunun bu bölümlerinde parça parça Fenerbahçe’nin oyundan düştüğünü izledik. İkinci yarının hemen başında gol yememiş olması şans veya mucizeydi. Oyuna 3-2’ye getiren goldeyse gerçeklerle yüzleşildi.
Fenerbahçe iyi oynamadığı ancak bazı futbolcularının gayreti ve uzun mesafeli müthiş gol vuruşlarının yardımıyla zor olabilecek bu karşılaşmayı kazanmış oldu.
Asli görevi gol atmak olan futbolcuların formsuzluğuna veya şansızlığına karşın bu süreci bu şekilde geçmesiyle önemli bir avantaj yaratmış oldu.
Yıllar önce dört gollü bir Ankaragücü karşılaşmasına gitmiş ve maçtan önce yine dört gol beklentisi içinde olan, ilk golden itibaren bana eliyle sürekli dört gol işareti yapan bir arkadaşımla birlikte izledim bu maçı ve sanki başından beri biliyormuşum gibi hissettim.
http://twitter.com/uzaygokerman