Cihatlar, Lefterler, Canlar, Fikretler…
Benim içinde bulunduğum kuşak dünyaya geldiğinde bu futbolcular çoktan aktif futbol yaşamlarını tamamlamışlardı. Ancak isimleri dedelerimizin, babalarımızın dillerinde hiç durmaksızın anılır, futbolculukları o günkülerle kıyaslanırdı.
O zaman hala bir kıyaslama yapılabilecek kadar formasıyla bütünleşmiş futbolcular vardı.
Dinlediklerimden etkilenir, ertesi gün kimmiş bu adamlar diye düşünür, nereden nasıl bilgi alabilirim diye evin içinde dolanır dururdum.
O zamanlar google henüz yoktu. Televizyon birkaç senedir vardı.
Yine de şanslıydım, çünkü dedem olsun, babam olsun her hafta o zamanlarda çok daha takip edilir olan spor dergilerini alırlardı; hatta bu dergiler ciltlenirdi.
İşte Cihatlar, Lefterler, Canlar, Fikretlerle yakın temasım bu dergiler sayesinde olmuştu.
İlk istatistiklerimi bu dergilerden derleyip, toparladığım bilgilerden oluşturmuştum. İstatistik tutmayı nereden öğrenmiştim, sorusunun cevabını dedemin bana bıraktığı yol haritası ve mirasla bağlantılıdır.
Benden önceki kuşağın bana bıraktığı şeylerin çok önemli olduğuna inanmışımdır.
Dün akşam Lefter’in vefat haberini aldığımda döktüğüm gözyaşlarının nedeni de dedemin bana bıraktığı mirastır. Çünkü kaybedilen bir maç sonrasında kocaman heybetli bir adamın nasıl ağladığını ilk defa 6-7 yaşındayken O’nda görmüştüm.
İslam Çupi’nin Lefter Küçükandonyadis ile yaptığı bir söyleşisinde okuduğum bu büyük futbolcunun “…futbolda gözyaşı dökmesini bilmeyen insan sevinmesini asla öğrenemez.” sözleri yıllar sonra çok anlamlı bir yere oturmuştu.
Bugün döktüğüm her gözyaşının arkasında yaşanmış büyük sevinç anlarının duygusal yoğunluğu saklıdır.
Lefter, Fenerbahçe'nin ve Fenerbahçeliliğin en büyük isimlerinden biri olarak Türkiye'nin de gurur kaynağıdır. Fenerbahçeliye Fenerbahçeli olmayı göstermiş, öğretmiştir. Bu O'nun sporcu kişiliğinin ötesinde bir anlam ifade eder.
Lefter’in bize bıraktıkları değerlidir.
Şimdi o değerin ne olduğunu Lefter’in söylediği birkaç sözle hatırlayalım ama asla unutmayalım.
İslam Çupi soruyor: "Formanı sırtına, pabuçlarını ayaklarına geçirdiğinde ilk hissettiğin şey ne idi?"
Lefter cevap veriyor: "Kazanmak... Fenerbahçe taraftarını mesut etmek..."
Bu cümleyi Fenerbahçeli sporcuların soyunma odalarına asmak gerekiyor. Sadece Türkçe değil, başka dillerde de…
İslam Çupi soruyor: “Öf be! Yeter artık bu forma benim sırtımı sıktı” dediğin bir an oldu mu?
Lefter: Ben, Fenerbahçe formasını sırtımda değil, başımda taşıdım. Ben, Fenerbahçe formasını her zaman "Tanrı uzun ömürler versin" aşkı ve anlayışı içinde giydim.
Bir çocuk ailesinden, babasından, önemlisi dedesinden ne öğrenir bu onun yaşamında nasıl bir etki yapar ve yolunu çizerse; Lefter’in Fenerbahçe’ye ve Fenerbahçelilere gösterdiği şey aynıdır.
İslam Çupi’nin Fenerbahçeliliği tarifi neyse Lefter’inki de aynı değerdedir.
Ve…
Burası çok önemlidir; artık Fenerbahçe’nin en önemli söylemlerinden biri haline gelmiş olan “darağacında olsak bile son sözümüz Fenerbahçe” sözünün gerçek karşılığı Lefter’in hastaneye kaldırıldığı ve artık ölümünün yaklaştığı günlerinde Aziz Yıldırım’a gönderdiği duygu yüklü ve son anında dahi Fenerbahçe diyebilme kararlılığının söylemden ibaret olmadığını ispat eden mektubunda cisim buldu.
Basit bir duygu paylaşımı, muhabbet veya selamın ötesindedir bu mektup; vasiyettir.
Fenerbahçe bu vasiyetin kendisine verdiği yükümlülüğü çok iyi anlamalı ve uygulamalıdır.
Hiç kuşkusuz Lefter Türkiyelidir. Türkiye'nindir.
Artık Lefter yok onun bize bıraktıkları var.
http://twitter.com/uzaygokerman