26.04.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
ŞANSAL BÜYÜKA ile DOBRA DOBRA
Galatasaray gerçekten çalkantılı bir dönemden geçiyor... Doğru dürüst hedefi kalmayan, derbi maçı kazanamadan sezonu kapatmaya hazırlanan takımda, belli ki bundan sonrası çok daha sıkıntılı geçecek gibi...
Zaten İgor Tudor göreve geldikten sonra sanki Sneijder ile yolları pek kesişmedi... Vatandaşı Riekerink döneminde “takımın patronu“ olarak anılan Sneijder, aynı huzuru ve rahatı Tudor döneminde bulamamış gibi bir izlenim var...
Son Fenerbahçe maçının öncesinde ve sonrasında ciddi anlamda “bu onbir İgor Tudor‘un onbiri değil“ yorumları yapıldı... O zaman bu onbir kimin onbiri... Bu takımı İgor Tudor yapmıyor mu? Tudor’a müdahale mi var, yönetimin “bu oynasın“ dediği oyuncular mı var...
Maalesef bu iddia çok ciddi anlamda futbol ortamında dolaşıyor... Hattta Galatasaray’ın içinden bu iddiayı dillendirenlerin sayısı son derece fazla...
İgor Tudor bir önceki Başakşehir maçında Sneijder ve Podolski‘yi kulübede tutmuşken, son Fenerbahçe maçında bu defa doksan dakika oyunda tuttu... Sanki “buyrun, görün“ der gibi...
Kimsenin günahını almak istemem, kanıtlama şansım da şu an itibariyle yok... Ama yönetim müdahalesi ile onbir belirleniyorsa “geçmiş olsun“... Böyle bir ortamda bu işin kazananı olmaz...
Madem İgor hocanız, madem takımı teslim ettiniz, bırakın kafasındaki futbol anlayışına uygun olarak hiç olmazsa kalan maçlarda istediği onbiri kursun, istediği futbolu oynatmaya çalışsın... O zaman yönetime kesin bir tercih şansı da doğar... Sezon sonunda inançlı olarak “ya Tudor’la devam” derler, ya da olmayacağını anlayıp yeni bir arayışa girerler...
Galatasaray doğruyu bulmak, sonra da başarıyı yakalamak istiyorsa, hiç olmazsa kalan 6 maç için, en ufak bir müdahalede bulunmadan İgor Tudor‘a özgürlük tanımalı... Hiç olmazsa “tamam mı, devam mı“ derken yeni bir yanlışa düşmez...
İkinci bahar gelir mi?
Fenerbahçe Yönetimi için şu andaki ortam “barış“ için en uygun ortam. Yeter ki yöntemi bulun, içtenliğiniz konusunda taraftarı inandırın. Fırsatı kaçırmayın, mevsim geçmeden ikinci baharı yakalayın.
Fenerbahçe, lig ikincisi Başakşehir ile arasındaki puan farkını 4’e indirdi... Galatasaray’a 4 puan fark attı... Şampiyonlar ligine gidebilmek adına yeni bir umut yakaladı... Kupada yarı final oynuyor... Galatasaray derbisini birkez daha kazandı... Bu sezon şimdiye kadar derbi kaybetmedi... Bütün bunları yanyana koyunca acaba Fenerbahçe’de “ikinci bahar gelir mi“ diye düşünüyorum...
Umutlar yeşerdi
Bu umutların yeşerdiği şimdilerde, maç günleri renkli bir tabloya dönen Bağdat Caddesi yeniden sarı- lacivert renklere boyanabilir mi? Tribünlerdeki onbinler, o kalabalıkları, o coşkuları yeniden yaratabilirler mi?
Fenerbahçe başkanı ve yönetimi, kendilerine “kırgın“ olan ve bunu her ortamda söyleyen taraftarlarını yeniden tribünlere toplayabilmek adına samimi ve gerçekçi bir barış çağrısı yapmalı. Barışa giden yolda radikal bir adım atmalı...
Bunun yöntemini elbette Başkan ve yönetim bilir... Çünkü taraftarla bu ilişkileri kendileri yaşıyorlar... Taraftarın niye kızgın, niye kırgın olduğunu herkesten iyi biliyorlar...
Fenerbahçe yönetimi için şu andaki ortam “barış“ için en uygun ortam... Yeter ki yöntemi bulun, içtenliğiniz konusunda taraftarı inandırın... Daha bir sezonunu tamamlamayan Advocaat bile şu kısa sürede iç saha başarısızlıklarını seyirci yokluğuna bağlamıyor mu? Gün, bu gündür... Fırsatı kaçırmayın, mevsim geçmeden ikinci baharı yakalayın...
İyi oynamak çok mu zor?
Fenerbahçeliler için deplasmanda kazanılmış bir Galatasaray galibiyetinin belki de şampiyonluk kadar değeri var... Ancak Fenerbahçe’nin yenildiği maçlarda bile Galatasaray karşısında hücum adına bu kadar etkisiz kaldığına ilk kez tanık oldum... Düşünün kaleyi bulan sadece iki şutun birincisi 86. dakikada atılıyor, ikincisi 90+1’de gol oluyor... Kazanan her zaman haklıdır, kabul ediyorum da, sezon sonu geldi, bu futbol biraz olsun geliştirilemez mi? Böyle bir kadroyla iyi ve etkili oynamak çok mu zor?
Kader bağlayınca
Beşiktaş’ın penaltılarla elendiği Lyon maçı, derin bir üzüntü yarattı... Final adeta avucumuzun içinden kaydı... Ancak bazen gerçekten futbolun şansına, ya da şanssızlığına inanmak gerekiyor... Penaltı atışları için “Niçin Tosic attı, neden Mitrovic attı“ deniliyor... Kim atacaktı, geride kalan Fabri, Beck ve Gökhan Gönül’dü... Oysa Quaresma sakatlanıp çıkmasa, zaten takımın en önemli penaltıcılarından biriydi ve mutlaka topun başına geçecekti... Adriano penaltıcı değil ama müthiş füzelerin sahibi... Adriano da penaltı için sırasını alacaktı... Ama futbolun şanssızlığı, maçın penaltılara gideceği belli olmuşken, iki vuruş ustası birden sakatlanıp çıktı... Quaresma ile Adriano oyunda olsa, o topun başına Tosic ve Mitrovic geçmeyecek, büyük ihtimalle de tur kaçmayacaktı... Sanki kader bağladı...
Talisca’nın yeri çok özel
Galatasaray’ın o parlak şampiyonluğunda takımın iki orta saha oyuncusu Melo ile Selçuk 12’şer gol atmış ve zirveye giden yolda büyük katkı sağlamıştı... Şimdi Beşiktaş‘ta bakıyorum, 28 lig maçının sadece 18‘inde oynayabilen, sakatlığı nedeniyle 2.5 ay sahalardan uzak kalan ve 10 lig maçını kaçıran Talisca buna rağmen 10 gol attı... Talisca‘nın önünde daha 6 lig maçı var ve bu formu ve bitiriciliği ile bu kalan 6 maçta daha çok gol atacağa benziyor... Şampiyonluk için sağlam savunmalar, üreten santrforlar tamam da, bu kadar gole yakın orta saha oyuncuları bir başka... Düşünün, takımın golcüsü Aboubakar’ın 8, orta saha oyuncusu Talisca’nın 10 golü var... Beşiktaş‘ın şampiyonluk hikayesinde Talisca‘nın çok özel bir yeri olacak.
Usta’ya saygı...
Trabzonspor’un ligin ilk yarısındaki perişan halleri aklıma geldikçe Başkan Muharrem Usta‘nın teknik direktör Ersun Yanal‘ın arkasında nasıl durduğunu, desteğini nasıl devam ettirdiğini hatırlıyorum... Başkan, baskılara boyun eğip Ersun Hoca ile yolları ayırsaydı, hiç kuşkunuz olmasın üç aşağı- beş yukarı Trabzonspor’un perişan halleri devam ediyor olurdu...
Ligin ikinci yarısındaki büyük çıkışta elbette Ersun Hoca‘nın büyük katkısı var... Elbette futbolcuların büyük emekleri var... Ben gene de bu konuda birinciliği Başkan Muharrem Usta‘ya veriyorum... En zor günlerde hocasının arkasında duruşu saygıyı çok hakediyor...
Başakşehir’in işi zor olacak
Bir takımın kaderini etkileyen gerçek kırılma anları oluyor... Bunlar sadece saha içi ile sınırlı değil... Örneğin, Bursaspor takımının otobüsü saldırıya uğradı, o günden sonra takımın iki yakası biraraya gelmedi... Şimdi de Başakşehir‘in başında bir travma var... Korkarım ki, Rize olaylarından sonra Başakşehir‘in de kendisini toparlaması, iddiasına kaldığı yerden devam etmesi çok zor olacak...
Ders gibi protesto!
Bursaspor taraftarının Akhisar maçındaki protestosuna hayran kaldım... Akhisar deplasmanına giden taraftarlar 5. dakikada 1-0 öne geçip, 28. dakikada 4-1 geriye düşen takımlarını protesto etmek için, dördüncü golün yendiği o 28. dakikada tribünleri ve maçı sessizce terkettiler... Ders gibiydi, herkese örnek olacak gibiydi, unutulacak gibi değildi... Takımını yuhalamak, otobüsü basmak, küfür etmek yerine böyle bir protesto ile hem haklı duruma geçen, hem de adeta futbolculardı ezip mahçup eden Bursasporlu taraftarları tebrik ediyorum...
Arkadaşlar ne bu haliniz?
Konyaspor’un son Gaziantep maçını izledim... Gerçekten çok kötü oynadılar ve seyircilerinin haklı tepkileriyle karşı karşıya kaldılar... Ama benim anlamadığım, geçmiş yılların iki fırtına adamı, iki kader adamı Ali Çamdalı ile Ömer Ali’nin performansları... Ne oldu size arkadaşlar, bu kadar etkili oynarken, bu sezon neden bu kadar durdunuz...
Vagner Love büyük golcü
Dünya markası Vagner Love, Alanyaspor’a ilk geldiğinde emekliliğini ilan etmiş, jübilesini yapmış bir futbolcu eskisi gibiydi. İlk oynadığı maçlarda neler kaçırdı neler... Öyle ki o dönemki hocası Hüseyin Kalpar’ı bile canlı yayında isyan ettirdi. Ama aynı Love iyi idman yemiş olacak ki, sonraki maçlarda inanılmaz işler yaptı ve gol krallığına ortak oldu. Osmanlı karşısında yokluğu hissedildi. Alanya o kadar pozisyona girdi, gol atamadı... İyi futbolcu olmak başka, büyük golcü olmak çok daha başka... Yaşı-başı ne olursa olsun Love büyük golcü...
Durmak yok lütfen devam
Vakıfbank Kadın Voleybol Takımı üçüncü defa Avrupa Şampiyonu oldu... Türk sporu için müthiş bir zafer... Hele ülkemizde kadının ikinci sınıf sayıldığı, itildiği, kakıldığı, ötekileştirildiği bir ortamda olağanüstü önemli bir başarı... Ancak sanki bu başarının hakkını yeteri kadar vermiyor gibiyiz... Ama şu hakkı teslim etmeliyim: Bir kamu bankası olan Vakıfbank‘ın üst düzey yöneticilerinin “tutucu“ davranmak yerine, “cesaret ve iddia“ ile bu takımı yaşatmaları başarıyı getiren ilk adım olmalı... Durmak yok, lütfen devam...
Bu avantajı kullanalım
Türk basketbolu geride bıraktığımız günlerde bir “zafer haftası“ yaşadı... Euroleague Play-Off maçlarında dış sahalardan Fenerbahçe 2-0’lık, Efes ile Darüşşafaka 1-1’lik avantajlı sonuçlarla döndüler... Şimdi ipler bizim elimizde... Aman binbir emek ve alınteri harcanarak kazanılan bu avantajı kendi evimizde iyi kullanalım... Üstelik Türkiye‘de oynanacak Final-Four’a, yani 4 takım arasına hiç olmazsa 2 Türk takımı sokabilirsek, o finaller tadından yenmez...