Crespo’nun golü gelmeden, cenaze evine benzeyen Kadıköy’de, açıkçası ben de dahil tüm kalemşörler kalemlerini bilemiş hedef tahtasının tam ortasına Ali Koç’u, yanına da Jesus’u koymuş, kritiklerimizi yazmak için bekliyorduk. Ama futbol, işte böyle acayip bir oyun...
Hakem kötü bir hakem de olsa, o düdüğünü çalmadan maç bitmiyor. İrfan Can’ın sadece 5 dakikalık kendine gelişi belki de sezonu kurtardı. O İrfan Can’ı hayata döndüren de yine ona büyük tepki gösteren Fenerbahçe taraftarıydı. Taraftar dün giden maçı, biten sezonu geri getiren en önemli aktördü. Ağır bir protestoya hazırlanmış, Jesus ve Ali Koç’u istifaya çağırma planları yaparken maçın bitiminde çubuklu içindeki oyuncularını avuçları patlayıncaya kadar alkışladılar.
Beş sezondur yeldeğirmenleri ile savaşan, güçlü yönetimler yerine “Evet efendimci” emir erlerini kullanan, küçük hesaplarla büyük transferleri altın tepside rakibine sunan Başkan Ali Koç’un bu maçtan müthiş bir ders çıkarması gerekir. Sadece Koç mu? Jesus da öyle... Bir takımın hem kimliği ile hem de karakteri ile bu kadar oynanmaz. Üstüne üstlük, takım en kritik döneme girmiş ve rakibi fırtına gibi eserken transfer görüşmesinde bulunmak yakışık almaz.
Maçın geneline gelince... Tolunay Kafkas ile birlikte farklı bir yapıya bürünen dirençli ve kontrollü, üstüne üstlük güçlü bir takım haline gelen Ankaragücü bir hayli zorluk çıkardı Fenerbahçe’ye... Tolunay Kafkas, 2011’deki o önemli şampiyonluk sırasında, Gaziantep’in başındayken, Kadıköy’de Fenerbahçe taraftarını komaya sokmuş, uzatmalarla gelen golle sarı-lacivertliler mutlu sona ulaşmış, sezon sonunda da şampiyon olmuştu. “Bu bir dejavu mu?” bilemeyiz. Ama şurası bir gerçek, dünkü takımla Galatasaray’ı yakalamak ve geçmek büyük bir hayal gibi görünüyor. Bir-iki örnek vereyim, ne demek istediğim gayet iyi anlaşılır. Rossi bu takımda niye, nasıl ve neden oynar? Paşa çocuğu mudur? Torpili kimdir?
Serdar Dursun... 11’de başlayacak hangi yeteneğe sahiptir? Hangi sistemin oyuncusudur? Ve onun da, Ali Paşa’nın torunu olma ihtimali var mıdır? İp gibi dizilmesi gereken savunmada gemici düğümü gibi düzen bozan Samet, hangi beceri ve kalite ile Serdar Aziz’i kesebilmektedir. Ve koskoca Fenerbahçe takımında Ferdi Kadıoğlu oynamayınca; takım oyunu, dikine hücum, en önemlisi ileride baskı nasıl böyle yalancı dolma gibi tatsız-tutsuz olmaktadır?
Aslında soracak o kadar çok soru var ki... Ali Koç’un, “Sen bu kadar eder misin?” diyerek elleriyle rakibine teslim ettiği ve yılın en iyi stoperi olmaya aday Abdülkerim Bardakcı’dan başlayabiliriz.
Neyse en azından kazanılmış bir maç var. Maç kazanılmışken taraftarın da yeniden heyecanlanması var. Umutlar hala tükenmemişken biz eleştirilerimizi biraz daha dondurucuda tutalım.