08.12.2024 - 08:18 | Son Güncellenme:
Trendyol Süper Lig'in 15'inci haftasının sonucu merakla beklenen maçında Beşiktaş kendi sahasında ezeli rakibi Fenerbahçe'yi Chamberlain'in golüyle 1-0 mağlup ederek, galibiyet özlemini dindirdi.
ÜÇ PUAN TARAFTARA YAZAR - TAYFUN BAYINDIR (MİLLİYET)
Bu maçın başrol oyuncusu kesinlikle Beşiktaş seyircisidir. Kulüp tarihi bir kaos içindeyken takım arka arkaya kötü sonuçlar alıp Hollandalı hocasını kaybetmişken bir Fenerbahçe derbisinin anlamını çok iyi bilen siyah-beyazlıların olağanüstü taraftarı tedirgin takımını önce normal seviyesine çekti, ardından da Fenerbahçe’yi rahatlıkla yenebileceklerini onlara hissettirdi. Bu taraftar alkışın en büyüğünü yerden göğe kadar hak ediyorlar. Helal olsun onlara...
Beşiktaş’ın galibiyetindeki bir diğer önemli aktör ise Serdar Topraktepe’ydi. Kırgınları, küskünleri tekrar bu takımın oyuncusu yapan Topraktepe hem Fenerbahçe’yi çok iyi çalışmış hem de mecburiyetten başına geçtiği kendi takımını... Serdar hoca dünyaca ünlü meslektaşını önce uyuttu, sonra da kapıya kadar yolcu etti.
Aslında maçın Beşiktaş taraftarı kadar özel ve Türk futbolu için de çok güzel bir aktörü daha vardı. O da karşılaşmanın hakemi Mehmet Türkmen’di. Yönetimi, saha içi duruşu, oyuncu ilişkileri ve elbette derbi baskısına karşı müthiş kontrolü gerçekten üst seviyedeydi. Yetkim olsa ve kurallara uygunsa bugün yakasına FIFA kokartını takarım.
'MOURINHO BU DERBİYE DE İYİ HAZIRLANMAMIŞ'
Beşiktaş karşılaşması Jose Mourinho’nun Türkiye’deki ikinci derbisi... Galatasaray karşılaşmasını önemsememiş, sıradan maç konumuna koymasının faturasını ağır biçimde ödemişti. Beşiktaş maçı için biraz daha özenli ve dikkatli olduğunu söyleyebiliriz ama bu derbiye de iyi hazırlanmadığı net bir şekilde ortaya çıktı...
'F.BAHÇE 70 DAKİKA KANATSIZ OYNADI'
Fenerbahçe ilk 70 dakika kanatsız oynadı. Kostic, Maximin tarafı saman alevi gibi bir görünüp bir yok oldu. Mert Müldür, Oğuz Aydın tarafı ise hiç yoktu. Hareketsiz kanatlara bir de Fred’in güçsüz, durağan ve umursamaz performansı da eklenince Fenerbahçe ne üretebildi ne de baskı yapabildi. Edin Dzeko’nun kaçırdıkları bireysel performans sonucu ortaya çıkan pozisyonlardı... Topraktepe’nin uyutma taktiği Mourinho ve kurmayları tarafından 83. dakikada fark edildiğinde atı alan Dolmabahçe’yi geçmiş Üsküdar’a bile varmıştı.
Sezon başından bu yana Fenerbahçe bu denli kaliteli kadroya sahip olmasına rağmen bir türlü sürekli oynayan 11’i yakalayamıyor. Bırakın 11’i, devamlılığı olan bir 9 kişiyi sahaya sürebilse başka bir Fenerbahçe izlerdik, bu da sarı-lacivertlileri ligde daha kabul edilebilir pozisyona getirirdi.
'SAĞ BEKTE SAĞLIKLI İSE OSAYI OYNAR'
Lig uzun. Kaybedilen kritik bir maç var. Ama kaybedilen maçın da bir derbi olduğu asla akıllardan çıkmamalı. Jose Mourinho’ya akıl öğretecek durumda değilim ama öneride bulunabilirim. Bu takımda sağlıklı ise sağ bekte Osayi Samuel oynar. Ve Tadic’ten 10 numara yaratma sevdasından da vazgeçilmeli.
EFSANEYE BİR SAYFA DAHA! - ATTİLA GÖKÇE (MİLLİYET)
Ne demişler? Ezeli rekabetin favorisi olur da, kimin kazanacağı belli olmaz! İki takım da bu sözün geçerliliğini bir kez daha sahneye koydular. Şans verilmeyen, şampiyonluk yarışında kulvar dışına düşen, kongre ve başkan istifalarıyla sarsılan Beşiktaş, Fenerbahçe’yi unutulmaz bir golle yenerek büyük üzüntüsünü hafifletti.
Golsüz ama heyecanlı bir ilk yarı izledik.. Beşiktaş’la Fenerbahçe, maç öncesi kendilerini öne çıkaran, kadro derinliği ve moral üstünlüğe; ya da sağlıksız biçimde gelişen yönetim krizine rağmen derbi geleneğine ve adlarına yakışır oyun sergilediler.
Ev sahibi Beşiktaş, konuğuna gösterdiği saygıyı oyunun kalite çizgisini bir ölçü daha yukarı çekerek beklenenin üzerinde mücadele azmi, yardımlaşma ve taktik disipliniyle ortaya koydu.
Fenerbahçe de özgüven duygusuyla paniğe kapılmadan, rahat ve dengeli oynadı. En az üç kez ciddi gol fırsatı yakaladılar.
İki takımın da golcüleri olmayacak biçimde basit golleri kaçırdılar. Dzeko’nun ve İmmobile’nin ikişer şutu ağları bulamadı.
Dzeko, maçın yaklaşık dörtte üçünü oynadıktan sonra yerini Szymanski’ye bıraktı. Aynı sırada Salih Uçan Oxlade Chamberlain’le, Talha da Zaynutdinov’la değişti.
Beşiktaş’ta sezon başından beri yok sayılan, adı performans istatistiklerine bile girmeyen Oxlade Chamberlain, yakaladığı fırsatı kaçırmadı. 73’de ceza alanına doldurduğu top, kalabalık oyuncu grubu içinden İmmobile ile selamlaştı (!) o anda temas var mıydı, anlaşılamadı. Gol İmmobile’ye yazıldı. Öyle olsun. Ben de en az yüzde ellisini Oxlade’e veriyorum.
Fenerbahçe, İrfan Can Kahveci’nin de oyuna katılmasıyla beklenen “reaksiyon” oyununu ateşledi. Heyecanın doruğa çıktığı anlar yaşandı.
Dikkatinizi çekerim: Serdar Hoca, bu sınavından da alnının akıyla çıktı. Bu başarısında da Bronckhorst’ün yok saydığı adamlara forma haklarını iade ederek sorumluluk ve şans vermesi, takımını disiplinle motive etmesinin büyük payı vardı.
Beşiktaş futbol takımı üzerine düşeni yaptı. Ağır yükü uçarak kaldırdı. Ezeli rekabet dediğimiz efsaneye parlak bir sayfa daha ekledi. Bu maçın en güzel yanlarından biri de hakem Mehmet Türkmen’in performansıydı. Kırmızı kart dahil, başarılı bir maç çıkardı.
Sanırım Mourinho da korkmadığı, ama saygı duyduğu Beşiktaş’ı ve Serdar Hoca’yı daha iyi tanımıştır artık.
SALINCAK ÇÖKTÜ - HALİL ÖZER (MİLLİYET)
Fenerbahçe kaybetti, salıncak çöktü. Maçın mutlak favorisi Fenerbahçe hiç kimsenin beklemediği bir şekilde kötü oynayınca maçı kaybetti. Beşiktaş haklı bir şekilde kazandı. En çok mücadele eden, savaşan taraftı. Mourinho’nun yanlış kadro seçimi, zaman ayarı bozuk oyuncu değiştirmesi, takımını hazırlayamaması onun eksi hanesine yazan faktörlerdi.
İlk yarı vasattı. Hem de çok vasat. Sadece iki tarafın mücadelesi vardı o kadar.
Fenerbahçe daha kontrollü, Beşiktaş daha dağınıktı. Sadece üç pozisyon gördük koca 45 dakikada... Eskiler söyler ya; maç orta saha mücadelesi şeklinde geçti...
İşte tam da öyle... Derbi değil sıradan bir maç. Tribünün bile heyecanı yoktu. Beşiktaş sadece Fenerbahçe’nin kilit adamlarını durdurarak sonuca gitmeyi hesaplamış. Atacağı golü de şansa bağlamış. Öncelikle Tadiç’i etkisiz hale getirmeye çalıştılar. Bunda da başarılı oldular. Bir tek Maximin rakip savunmayı zorladı ve yordu. Oğuz’u, Fred’i iyi kilitlediler. Amrabat’ın özgürce top kullanmasını engellediler. Ama 18’e girmekte zorlandılar. Sadece Fred’in büyük hatasından bir pozisyon yakaladılar onda da Livakoviç başarılıydı.
Herkes ikinci yarının bambaşka olacağını düşündü. Ama bu yarıda sahada öyle bir Fenerbahçe vardı ki sezonun en kötüsü diyebiliriz. Ne iki pas yapabildiler, ne oyunu kontrol edebildiler, ne de istedikleri pozisyonları buldular.
İkinci yarının hemen başında Dzeko’nun pozisyonu maçın kader anlarından birisiydi. Hatta maçın dönüm noktası. Dzeko aldığı pası o kadar güzel düzeltti ki artık orada yapacağı vuruş ondan daha kolaydı. Ama dışarı attı.
Bu pozisyondan sonra maç artık döndü. Çünkü Fenerbahçe’nin hiçbir şekilde hali yoktu. Ne topa girdiler, ne mücadele edebildiler. Öyle kaşındılar ki hatta “gelin bize gol atın” diye bağırdılar.
'F.BAHÇE'NİN MAKUS TALİHİNE YAKIŞIR BİR GOL'
Üç tane net pozisyonu kaçırdıktan sonra öyle bir gol yediler ki tam Fenerbahçe’nin makus talihine yakışır bir goldü. Yani orta gol oldu. Ama Beşiktaş’ın hakkını vermek lazım. 90 dakika büyük mücadele ettiler. Rakiplerine nefes aldırmadılar. Rakibin etkili oyuncularını sindirdiler. Orta alanda Gedson müthiş oynadı. Savunma neredeyse kusursuzdu. Fenerbahçe’de ise sadece Samet, Djiku ve Livakoviç. Hepsi o. Tadiç, Dzeko, Fred, Amrabat, Dzeko ve tabii ki Mourinho maçın en kötüleriydi. Kısacası hakkı olan kazandı, oynamayan kaybetti.