Bir gazeteci olarak Beşiktaş'ta basının karşısına sadece Önder Özen geçsin isterim...
Kelimeleri özenle seçiyor, her biriyle manşetlik cümleler kuruyor.
Daha geçenlerde insanlarla iletişim konusunda "suratsız" olduğunu söyledi ki bu benzetme benim çok hoşuma gitti.
Sakın yanlış anlamayın, hoşuma gitmesinin sebebi, konuşmalarını film replikleri gibi kurgulayan insanların bu mizahi yönlerine olan sempatimdendir.
Fakat ben kendisinin iletişim konusunda suratsız olduğuna inanmıyorum... Tarzı bizim yıllardır gördüğümüz yönetici profilinin dışında bir tarz. Bence bütün sorun buradan kaynaklanıyor olabilir.
Kendisinin Tanrı parcacığı olmadığını söyleyen Özen ilk basın toplantısında verdiği cevapta çok haklı bir tespitde bulunuyor...
Mükemmel değil...
İşini dört dörtlük yapmaya çalışıyor ama hataları var.
Bunu kendisi de kabul ediyor...
Futbol direktörlüğü yapmış olan birisi varsa gidip ders bile alabileceğini söylüyor.
Ama bana göre en önemli hatalarından biri sezonun başlamasına kısa bir zaman dilimi varken, sağlık heyetini değiştirmesidir.
Tabi ki profesyonellikte ayrılıklar söz konusu olabilir ama futbolcuların sevdiği personelle bu şekilde ayrılmak, pek doğru değil gibime geliyor.
Önder Özen, sağlık heyetinin hem başarılı olduğunu söylüyor hem de basında yıprandıkları için gönderildiğini belirtiyor...
Madem kişiler basında yıpratıldığı için gönderiliyor o zaman ben de üç ay Önder Özen'i yıpratım, bakarsın Fikret Orman, Özen ile kulübün ilişkisini keser...
Tabi ki ben böyle bir şeyin olmasını istemem...
Sadece bahanenin ne kadar mantık dışı olduğunu vurgulamaya çalışıyorum.
Şimdi gelelim basının Önder Özen 'i yemeye çalışıp çalışmadığına...
Ben kendi adıma Özen'i yemeye çalışan biri olmadığımı rahatlıkla söyleyebilirim.
İşini hataları da olsa iyi niyetle yapmaya çalışıyor ki aksi bile olsa ben Özen'i yeme hakkına sahip olamıyorum.
Bunun değerlendirmesini Beşiktaş Yönetim Kurulu yapar.
Bizler sadece eksiklikleri ve hataları yazabiliriz, onun dışında ne birinin bir yerlere gelmesine onay verebiliriz ne de veto edebiliriz.
Beşiktaşlı bir gazeteci olmama rağmen, kulübün içerisine en fazla misafir olarak girebilirim.
O da bir çay kahve içmek için!
Yapma başkan
Fikret Orman, başkanlığa adaylığını koyduğu ilk gün yanan bir eve girdiğini söylemişti...
Şimdi ekonomik anlamda alevleri söndürdüğünü her fırsatta dile getiriyor.
Yeni yapılan Vodafone anlaşmasıyla da bu alanda kulüp biraz daha nefes alma fırsatı yakaladı.
Fakat Sayın Başkan, göreve geldiği günden beri verdiği demeçlerle gerçek anlamda Beşiktaş gündemini alevler içerisinde bırakıyor.
Başkan'ın Tromso'yu yedekleriyle bile yeneceğini söylemesi, kağıt üzerinde çok doğru.
Ama Sayın Orman, şunu çok iyi bilmeniz lazım ki, günümüz teknolojinde sizin İstanbul'da verdiğiniz bir demeç, Tromso'nun sahile bakan evlerinin birinde oturan bir Norveçli'nin twitter hesabına, Norveçce olarak düşebiliyor.
Red Bull Salzburg'un kampına gittiğimde, Ramalho bana Fenerbahçeli Salih'in yeni Alex olduğunu söylemişti ki, Türkiye'de bile hala Salih'i tanımayanlar var.
Geleceğin medyasının temellerinin atıldığı internet ortamında, bilginin saklanamadığı böylesine bir dönemde, bence yöneticilerimiz rakipleri gaza getirebilecek demeçler vermemeli.
Hadi rakip oyuncuyu coşturacak demeci de geçtim, en azından fair play ruhuna karşı çıkmayalım.
Mario Berk
Her dönem Beşiktaş yönetimlerinde birbirleriyle küs yöneticiler olmuştur...
Ortak amaç Beşiktaş olduğu için, kimi zaman yetki alanları aşılır kimi zaman da "en çok ben hizmet ediyorum" tartışmaları yaşanır.
Fikret Orman yönetiminde de bu tür küskünlükler yaşanıyor. Kimisi kulübe verdiği paradan bahsederek kırgınlıkları yaratır. Kimisi de daha kıdemliler tarafından yok edilmeye çalışılır.
Mario Berk'i bütün Beşiktaşlılar tanır.
Başarılı genç bir işadamı olduğu kadar aynı zamanda hasta derecede iyi bir Beşiktaşlı.
Celal Kolot ile birlikte başarılı transferlere imza attı.
Başta İspanyolca ve İngilizce olmak üzere, bir çok yabancı dil bilen Mario Berk, yönetim içerisinde yaşananlar nedeniyle kulübe yeteri kadar hizmet edememişti.
Bu nedenden dolayı küsmek ve küstürülmek zorunda kalmıştı.
Üstüne üstlük haberi olmadan başka kongre üyelerinin seyahat giderlerinin üstüne yazılması da başka bir üzücü hadiseydi.
Ama asıl üzücü olan eski yöneticilere ait olduğu iddia edilen borçların yüksek sesle divanda anlatılması oldu.
İnsan merak ediyor o seyahatlerde kimler yedi içti de bu paralar yöneticilerin hesaplarına yazıldı.
Günümüze gelecek olursak, şu anki yönetimde bile genç ve başarılı yöneticiler küstürülmeye devam ediyor.
Çok enterasan bir şekilde Beşiktaş camiasında bir gençlik düşmanlığı yaşanıyor. Umarım yeni üyelerin gelişiyle bu döneme sona erecektir.
Bu vesileyle Serdar Bilgili ve Erdal Acar gibi o dönemin gençlerini yönetime alarak, Beşiktaş'ta yeni bir çağ başlatan Süleyman Seba'ya selam olsun.
Seba olmasaydı, camia Serdar Bilgili gibi genç bir başkan göremezdi.
O nedenle Mario Berk ve onun gibi genç yöneticileri küstürmek camiaya hiç bir fayda getirmez.