Çok zor maçlardır bunlar. Yanlış anlaşılmasın, oynanması değil yazması zordur. Golün dakikasını not alırsın daha noktayı koymadan ikincisi gelir! Bir kurgu yaparsın daha noktalı virgüle gelmeden, parmakların ünleme gider! Zordur böyle maçları yazmak. Akintola 2. dakikada kendi kalesine attığı için, yazıyı buna göre kurgularsın fakat Larin, 11, 14, 55 ve 65. dakikalarda attığı gollerle ‘başlığa beni al’ der.
Sergen Yalçın sanki bugünü biliyordu. Çaykur Rize maçından sonra “Cumartesi göreceğiz” demişti. Demişti ama ben böyle bir şey hiç görmedim. Bu kadar aç bir Beşiktaş’ı yıllardır izlememiştim. Lig tarihinde ilk yarıda ilk kez beş gol atan bir Beşiktaş seyretmeyi kimse beklemiyordu.
38’de gol atan N’Koudou’nun yerine giren Rıdvan, daha duasını bitirmeden 44’te golünü attı. Belki Beşiktaş için en anlamlı goldü. Vida sanki takım arkadaşını değil oğlunu öpüyordu! Rıdvan’a sarılan Atiba, Beşiktaş’a geldiğinde Rıdvan daha 12 yaşındaydı.
Hep söylendi; Beşiktaş’ın oyunu çoktan şampiyon olmuştu. Sadece işin matematik tarafı bekleniyor gibiydi. Ligin bitimine üç hafta kaldı. Matematik ‘beni bekle’ diyor ama taraftarın bekleyecek zamanı kalmadı. Sergen Yalçın çok mutlu ama şuna çok eminim. Böyle bir futbolun oynandığı sezonda, tribünlerde taraftarın olmasını çok isterdi. Hele dünkü maçı o statta kim izlemek istemezdi ki?
Son paragrafı Sergen Yalçın’a ayıralım. Tıpkı futbolculuğundaki gibi soğukkanlıydı. Bu kadar eksiğin olduğu bir dönemde sadece üst üste kazanılan puanlar değil oynanan oyun da ayakta alkışlandı. Galatasaray ile oynayacağı derbi öncesi, taraflı tarafsız herkesin favorisi haline geldi.