Türkçe dersleri alan Stephan Kuntz, acaba güçlü defansı, üçlü defans diye mi anladı, insan gerçekten çok merak ediyor. Elbette futbolun içerisinde var olan üçlü savunmalara ses çıkarılmaz lakin eldeki malzeme yani oyuncu grubu ve ilk 11 tercihleri ne kadar olur işte bu tartışma sabaha kadar bitmez. Özellikle ilk yarıda en çok aksayan noktamız, orta dörtlünün solundaki Berkan oldu. Ne sol bek ne de sol açık gibi oynayabildi. Cengiz Ünder ile Kerem Aktürkoğlu’nu geriden bu kadar uzak tutan bir kurgu karşısında yediğimiz gollere şaşırmamak lazım.
15. dakikada Otavio’nun ayağından ilk golü yediğimizde acaba bu maç da İtalya maçı gibi geçecek diye düşünenler mutlaka olmuştur. 42. dakikada Jota’nın attığı iki gole kadar bizim beraberliği yakalayacak golü geçtim, organizasyonu bile geliştiremedik. Cengiz 21. dakikadaki şutu, kaleci Costa’nın ellerine gidene kadar bir nebze olsun heyecanlanmamıza neden oldu. Bir de 27. dakikada Orkun’un, Costa’nın son anda kornere çeldiği şutu ekleyebiliriz.
İkinci yarıya, Kuntz değişiklikler yaparak başlar diye düşündük fakat kadroda değişim olmamıştı. 56. dakikada Costa, ceza sahasını terk eden Uğurcan’ın üzerinden aşırttı ama top üstten auta gitti. Bu da gol olsa o dakikadan sonra maç tam bir hazırlık maçı gibi geçerdi. Burak Yılmaz’ın 65. dakikada attığı golden sonra “yoksa bu iş olacak mı” derken 84. dakikada penaltı kazandık. Tam sevinirken 85. dakikada Burak Yılmaz penaltıyı kaçırdı. Zaten bu dakikadan sonra maçın kalan bölümünü de oynamak pek kolay değildi. 90+4. dakikada Nunes’in attığı gol perdeyi tamamen kapattı. Hollanda ve Norveç’i yenerek umutlandığımız bu yolda, Katar’ı göremeden geri dönmeyi kabullenmek, çok zor geliyor çok!