Kampın en iyilerinden biriydin.
Senin Beşiktaş'ta sezonun en çok konuşulacak isimlerinden biri olacağın, ta o günlerden belliydi.
Bilic sana inandı ve sakatlıklarının neden oldukları dışında, sana her maç forma verdi.
Kariyerinin en parlak dönemini yaşıyorsun.
Hiç şüphesiz, Bilic seni yeniden futbol piyasasına sürdü.
Hırvat hoca sana “Sen Gökhan Töre'sin" dedi adeta.
Sana kim olduğunu ve neler yapabileceğini hatırlattı.
Hocana çok şey borçlusun.
Bilic'in geleneklerinde yoktur ama ben senin yerinde olsam, onu gördüğüm her yerde elini öperdim.
Muhakkak gereken saygı ve sevgiyi, bir şekilde gösteriyorsundur.
Ama insanoğlunun yaratılışında vardır...
Kimi zaman aşırı sevgi veya nefret bazı istenmeyen durumları ortaya çıkarabilir.
Tıpkı Torku Konyaspor maçının bitiş düdüğünden sonra yaşananlar gibi.
Açık Mert Korkusuz Gazetesi'nin, foto muhabiri Hüseyin Çağlar'ın yaşadıklarından çok sonra haberimiz oldu.
Bilic'in nasıl ağladığını tüm Türkiye gördü.
Televizyonlar naklen yayınladı, gazetelerde ise “O an" denilercesine fotoğrafları çıktı.
Yani basın aracılığıyla bu görüntüler tüm insanlıkla paylaşıldı.
Gayet doğal...
Basının işi bu.
Sen hiç mektup dağıtmayan postacı gördün mü?..
Veya yangını seyreden itfaiyeci, et satmayan bir kasap.
Göremezsin...
Göremezsin çünkü herkes kendi işini yapmak zorunda.
Tıpkı basının o görüntüleri yayınlaması gibi.
O nedenle sevgili Gökhan Töre, Bilic'in ağladığı anda fotoğrafını çeken Hüseyin Çağlar'ın, objektifini iteklemen bence doğru değildi.
O işini yapıyor...
Tıpkı senin top oynadığın gibi.
Kale boşken, Hüseyin gelip senin ayağındaki topa vursa hoş olur mu?
Biraz empati lütfen.
Ama o tepkiyi göstermene neden olan bilinç altındaki duygun karşısında da saygıyla eğiliyorum.
O duygunun adı ise sevgi...
Bilic'e olan sevgin.
Futbolculuğun ve karakterinle Beşiktaş'a çok yakışıyorsun.
Umarım bu forma altında uzun yıllar ter dökersin.
Sevgiyle kal.