Lig tarihinde şampiyonluk yarışlarında muhakkak puan kayıpları olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bu durum, her daim futbolun içerisinde var olmuştur. Fakat şampiyonluk yarışındaki kayıp puanları, kaybedilmemesi gerekilen yerlerde kaybediyorsanız, bir an önce önlem almanız lazım. Sırasıyla; Gençlerbirliği, Teleset Mobilya Akhisar ve Evkur Yeni Malatyaspor maçlarında yitirilen 7 puan, kalan haftalarda bir an önce telafi edilmeli. Eğer bundan sonraki haftalarda sürpriz puan kayıpları olursa, kalan süreçte Beşiktaş'ın sadece kazanması yetmeyecek aynı zamanda şansın da yanında olmasını bekleyecek. Çünkü bir sonraki olumsuz gerilemede, siyah - beyazlı takım, rakiplerinin de puan kaybetmelerini beklemek zorunda kalacak.
Maçtan sonra başta Başkan Fikret Orman, yöneticiler, Şenol Güneş, futbolcular ve kulüp çalışanlarının ağzını, deyim yerindeyse bıçak açmıyordu. Maç gündüz vakti oynandığı için, o günün akşamındaki uçaklardan biriyle döneceğimizden dolayı, hava limanında bazı taraftarlarla sohbet etme imkanı bulduk. İçlerinden biri, "Şampiyonlar Ligi'ndeki Beşiktaş, Malatya'daki Beşiktaş'ı 5-0 yenerdi" diyerek maçı tek bir cümleyle özetlemiş oldu. Taraftar çok doğru söylüyor. Beşiktaş, ligimizin aksine Avrupa arenasında neden bu kadar farklı?
Öncelikle Beşiktaş'ı eleştirerek Evkur Yeni Malatyaspor'un, sahadaki emeğini gözardı etmemeliyiz. Erol Bulut ve öğrencileri, kazanmaya çok yaklaşmıştı. Beşiktaş'a gelecek olursa, iki tane zayıf halka vardı. Geldiği günden beri zaman zaman eleştirdiğimiz Talisca, yine farklı bir kimliğiyle sahaya çıkmıştı. Talisca kötü niyetli mi? Asla... Kötü oyuncu mu? Elbette değil. Peki ya ne? Talisca dünkü maçın 10 numara bölgesinindeki birinci adam değildi. Kapalı savunmalarda açılmayan kilitler, rakip sahadaki pas oyunuyla açılabilir. İlk yarıda bu kilidi açmayan sistemden, Talisca ve diğer zayıf halka Quaresma alınarak, yerleri Negredo ve Oğuzhan ile doldurulabilirdi. Orta sahada - sürekli yerlerini değiştirmek şartıyla - kurulacak bir Tolgay-Atiba-Oğuzhan üçgeni, rakip kaleye giden tıkalı gol yollarını açabilecek bir üçgen olabilirdi. O zaman ileri üçlü olan Cenk-Negredo-Babel hattı, Evkur Yeni Malatyaspor savunmasının üzerine bir karabasan gibi çökebilirdi.
Farkındaysanız, olabilirdi ya da yapılabilirdi gibi ifadelerle maçı değerlendiriyoruz. Çünkü sonuçtan sebebe gidiyoruz. Evet doğru bir yöntem değil lakin, daha birinci dakikadan itibaren, Quaresma - Talisca ikilisinin, temposuz ve motivasyondan uzak olduğu, gayet açık bir şekilde ortadaydı. Şenol Güneş'in tercihlerini yerden yere vurarak eleştirecek değiliz. Pepe'nin oyunda olmaması da önemli bir eksiklik. Diyeceksiniz ki "Beşiktaş gol yemedi, ne Pepe'si." Kesinlikle yanlış bir düşünce. Pepe, Şenol Güneş'in sahadaki en önemli yardımcısı. Gizli teknik direktör gibi. Dün Beşiktaş oyunu ve savunma hattını rakip alana çok fazla yakın tutamadı. İşte Pepe, bu konudaki tecrübesini, her oynadığı maçta sahaya yansıtmaya çalıştı. Dün onun olmayışı önemli bir eksiklikti.
Peki bundan sonra ne olur? Mario Gomez, Sosa ve Gökhan Töre takımdan ayrıldığı sezon, taraftarın içinde bir endişe vardı. Onlarla bir arada olduğumuz her ortamda "gidenler gitsin yeterki Şenol Güneş kalsın" demiştik. Bu takımı Avrupa'da adından söz ettirecek bir hale getiren Şenol Güneş, kalan haftalarda yapılması gerekilenler konusunda, ligimizin en tecrübeli ismidir. Beşiktaş'ın işi kolay mı? Kesinlikle kolay değil... Peki böylesine ağır bir yükün altından kalkabilecek imkanlar Beşiktaş'ta var mı? Var... O zaman yazıyı Slaven Bilic'in bir sözüyle bitirelim: Kimse Beşiktaş'ın umudunu söküp alamaz.