İnsanların kendi hayatlarında tekrar hatırlamak istemediği kötü anıları mutlaka vardır. Ne kadar uğraşsanız da, o anılar belleklerden silinmez ama insanın aklına geldiği zaman, beyin hemen başka bir çıkış yolu arar.
Leogang da, Beşiktaşlılar açısından, hatırlanmak istenilmeyen bir çok kötü anıya sahiptir. Avusturya'nın bu küçük şirin kasabasına ilk geldiğim senede İbrahim Üzülmez ile İbrahim Toraman'ın yaşadığı tatsız hadise, Türkiye'de haftalarca konuşulmuştu. Burada yaşanan sakatlıkları hiç yazmak istemiyorum ama Serdal Adalı, Tayfur Havutçu ve Ahmet Ateş'in, özel uçakla cezaevine giden yolculuğun çıkış noktası da, işte burasıydı.
Bu olaydan sonra, bir daha Leogang'a gidilmeme kararı alındı. Kısa bir süre sonra, A Milli Takım, Leogang'ta kamp yaptı. Koca takımda, sakatlık bir tek gelip İsmail Köybaşı'nı bulmuştu. Ben böyle uğursuzluklara pek inanmam ama, tüm bu yaşananlar da inanılacak gibi değildi.
Beşiktaş uzun bir aradan sonra, bu kez Şenol Güneş ile birlikte Leogang'ta. Yazıya kasvetli bir havayla başladım ama bakmayın siz bana. Bu Leogang, sanki cennetten bir köşe. Avusturya, ormanlarına çok önem veriyor. Yerlerde çöp görmeniz imkansız. Leogang'in dereleri tertemiz. Sadece dışarıdaki değil evlerdeki çeşmelerinden bile dağ suyu içebiliyorsunuz. Kimi zaman karşınıza bir ceylan kimi zaman da bir tilki çıkabiliyor. Tavşan, sincap, ördek falan buralarda sokak hayvanı gibi. Başınızı ne zaman gökyüzüne çevirseniz, tepede mutlaka avını arayan bir Kartal görebilirsiniz. Dediğim gibi, buralar cennetten bir köşe sanki.
Bu seneki kamp çalışmaları da, geçmişte yaşanan kötü anılara nispet edercesine, bir hayli keyifli başladı. Futbolcular neşeli, teknik heyet çalışmalardan memnun. Takımın başında Leogang'a gelen Genel Sekreter Ahmet Ürkmezgil, takımın her türlü eksiğiyle yakından ilgileniyor.
Sezon öncesi çalışmaların olumsuz tarafına bakacak olursak, Mario Gomez'in, kendi sosyal medyasından Beşiktaş'ta kalmayacağı yönündeki açıklamalar ile Sosa'nın idmanlara çıkmaması bu işin tuzu biberi oldular. Hepinizin bildiği gibi "Elveda Kartal" başlığıyla Gomez'in ayrılacağını 2.5 ay önce yazmıştım. Evet bazı takipçiler "2.5 ay öncesinden darbe girişimini mi biliyordun" diye takıldılar. O zaman gelin ben de sizlere detayları anlatayım.
Mario Gomez, İstanbul'da sokağa pek fazla çıkmazdı. Evden tesislere, tesislerden ise eve. Hele o gün İstanbul'da bir terör eylemi yaşandıysa, deyim yerindeyse evinin camına bile yaklaşmazdı. Arabasının camları kurşun geçirmeyen türdendi. Zaten Beşiktaş'a gelmeden önce, terör nedeniyle isterse ayrılabilir maddesini koydurmuştu. Alman oyuncu son yaptığı açıklamada açık açık darbe girişimi nedeniyle ayrılacağını dile getirdi. Takımdan ayrılmayı kafasına çok önceden koyan hatta zaman zaman bunu takım arkadaşlarına da söyleyen Gomez, doğal olarak bu darbe girişimini de kendi lehinde kullandı.
2.5 ay önce Mario Gomez haberini yazdığımda taraftarlar bana tepki göstermişti. Ben bunu bekliyordum ama beklemediğim bir yerden gelen tepkiler beni çok üzmüştü. Bilirsiniz ağaç kendisini kesen baltaya "sapın benden ona üzülüyorum" demişti. Maalesef istisna da olsa medyada haberimin yalan olduğu ve ortalığı karıştırmak niyetimde olduğumu ifade edenleri gördüm. Herkese hakkım helal olsun ama benim insanlardan tek bir ricam var; bırakın medya özgür olsun. Bu günlerde tüm ülkenin buna ihtiyacı var. Başka Türkiye olmadığı gibi başka ligimiz de yok.
Gelelim asıl konuya...
Avrupa Şampiyonası nedeniyle transfer çalışmalarını sürekli erteleyen ve yönetimden süre isteyen Gomez'e, herkes gibi ben de katkılarından dolayı teşekkür ederim. İşini çok iyi yaptı, hakettiği parasını da aldı. Ama bu kadar. Kendisi asla bir Ricardo Quaresma olamayacak. Beşiktaş tarihinde Portekizli oyuncu kadar yaldızlı harflerle yer alamayacak. Çingene olmaktan gurur duyduğunu söyleyerek kalbimde ayrı bir yere oturan Quaresma, Portekiz basınına darbe girişiminden korkmadığını söyledi. Türkiye'nin üçüncü bir dünya ülkesi olmadığını, tam aksine güçlü bir devlet olduğu için darbe girişiminin bastırıldığını söyleyen Ricardo Quaresma, benim için artık bir Türk vatandaşıdır. Kanunen ve hukuken imkanı var mı bilmiyorum ama eğer varsa ben bu güzel insana, Türk vatandaşlığı verirdim. Quaresma artık bizim mahallenin çocuğudur.
Peki ya Sosa?..
Şampiyonlukta çok büyük katkısı var. Ama işini yaptı. Tıpkı Şenol Güneş gibi. Tıpkı malzemeci Süreyya abi gibi. Ayrılmak istiyor. Olabilir. Beşiktaş Yönetimi takımda kalmak istemeyeni zorla tutmaz. Fakat Sosa'nın yolu yanlış yoldu. Ben onun yerinde olsam avukatı ve menajeriyle yollarımı hemen ayırırdım. Boşanma avukatı bile futbol hukukunda bu kadar acemilik yapmaz. Benim bildiğim Başkan Fikret Orman da, bu uyanıklara pabuç bırakmaz.
Bu yaşananlardan sonra, ortaya Beşiktaş tel tel dökülüyor görüntüsü çıktı. Ben şimdi herkese soruyorum. Şenol Güneş'ten önce, Sosa ve Gomez nasıldı, sonrasında nasıl oldular. Benim için takımdan şu gitmiş bu gitmiş hiç önemli değil. Çalıştırdığı her takımdan gol kralı çıkaran Şenol Güneş buradaysa gerisi halledilecek sorunlardır. Şenol Hoca'nın bu azmi ve hırsı, Leogang'taki laneti bile yener. Yeterki korkularının üzerine git. Yazıyı da Şenol Güneş'in sık sık kullandığı bir cümleyle bitirelim: Sular çekildiğinde, gerçekler ortaya çıkar.