Mustafa Denizli döneminde futbol, en kurumsal günlerini yaşadı Beşiktaş'ta.
Tesisler tamamen hocanın kontrolü altında, hesaplar sadece Başkan'a veriliyordu.
Ne soyunma odası, ne tesis ne de otobüste yönetici olurdu.
O futbolun tek patronuydu.
Doğru veya yanlış tartışılır.
Şimdilerde ise futbolun tek patronu Önder Özen.
Takım otobüsünde Ahmet Kavalcı var ama bildiğiniz yöneticilerden değil, tersine herkesin sevdiği bir kişilik.
Başkan takımı ona emanet etmiş o da Önder Özen'in işine hiç karışmadan takımın maddi manevi her türlü eksiğini gidermeye çalışıyor.
Buraya kadar herşey güzel.
Gelelim soru işaretlerine.
Beşiktaş İzleme Komitesi ile Futbol Genel Direktörü Önder Özen ne kadar uyumlu çalışıyor?
Bana göre hiç de uyumlu çalışılmıyor.
Komitede kişisel ihtiraslar yüzünden bir çok genç yabancı yeteneğin üstü çiziliyor.
Misal, Samet Aybaba geçen sezon Mertcan Demirer'i kampa götürdü ama sonrasında kadroya almadı.
Hasan Türk, Erkan Kaş ve Kadir Arı kadar kadroya girmeyi hakediyordu Mertcan.
Hem iyi futbolcu hem de karakter olarak tam bir Beşiktaş evladı.
Ama Aybaba, İzleme Komitesi Başkanı Fikret Demirer'in oğlunu, torpil dedikodusu olmasın diye kadroya almadı.
Fakat Samet Aybaba, Mertcan Demirer'in yarısı etmeyecek futbolcuları alt yapıya alıyordu nedense!
Dedim ya, Beşiktaş'ı bitiren bu evlatların kişisel hırsları ve egolarıdır.
Kulağımıza gelenlere göre Fikret Demirer de, transfer döneminde Samet Aybaba'nın beğendiği futbolculara “uzun süredir izliyoruz, faydası olmaz" diye çizik atmış.
Belki haklı belki haksız.
Bir şey diyemeyiz Fikret hocanın işi bu.
Ama iki Beşiktaşlı evlat arasında böylesine problemler olunca insanın kafasında soru işaretleri olması gayet normal.
Burada olan Beşiktaş'tan ayrılmak zorunda kalan genç yetenek Mertcan Demirer'e oldu.
Şu an kendisi Tavşanlı Linyitspor'da.
İnşallah yolu bir gün Beşiktaş'a tekrar çıkar.
Bu konuyu kapatmadan önce bir soru soralım...
Fikret Demirer, Önder Özen ve Slaven Bilic'in beğendiği futbolcuların üzerini çizerse ne olur?
Cevabı çok basit...
Kıyamet kopar.
Efendim şimdi gelelim başlığa...
Camiada Beşiktaş'ın parasını kim çaldı diye söylenip dolaşan kongre üyeleri var.
Özellikle ilk divan kurulu toplantısında, Pedro Franco transferindeki belirsizlikler masaya yatırılacakmış.
1.5 milyon dolara serbest kalabilecek bir futbolcu Beşiktaş'a 2.5 milyon euroya nasıl getirildi.
Bu 1.5 milyon dolara serbest kalır belgesi de şu an kulüp arşivlerindeymiş.
Ortada çok büyük bir suçlama var.
Eğer bu doğruysa, Pedro Franco transferinde kulüp içerisindeki derin bir yapılanma paraları bölüşmüş anlamına gelir.
Hatırlarsanız Nene transferi bonservissiz bir şekilde bitecekken, kulüp adına iki kişi giderek gerekirse bonservis bedeli bile verebileceklerini söylüyor.
Neden...
Ortada bir para olsun ki, derin Beşiktaş paraları paylaşssın diye.
İşin komik yanı “Beşiktaş'ın parasında yedi yetimin hakkı var" diyen Başkan Fikret Orman da kulüp içerisinde yaşanan bu soygundan oldukça rahatsız.
Ama nedense düğmeye basmıyor.
Bazı yöneticiler başkana isimler bile vererek paraların kimler arasında paylaştırıldığını söylüyor.
Başkan neyi bekliyor onlar da anlamış değil ama isimleri yakında medyada görürüz.
Dolayısıyla yok “kurumsallaşıyorum yok yedi yetimin hakkını yedirmem", artık bu aralar pek inandırıcı gelmiyor.
Başkan haklı.
İşi gücü şu aralar stat ki Beşiktaş tarihinin en önemli projesi.
Bu nedenle futbolun iç dinamiklerine pek dokunmuyor ama...
Birgün o dinamikler, dinamit olursa patladığında yer yerinden oynar.
Bizden hatırlatması.
Son bir cümle...
Kim ki Beşiktaş'ın helal parasını çalarak çoluğunun çocuğunun gırtlağından geçiriyorsa, hem bu dünyada hem de öbür dünyada işi çok zor.
Cuma günü ölseniz bile kurtaramazsın!