Serdar Sarıdağ

Serdar Sarıdağ

serdar.saridag@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bazılarınız farkında olmayabilir fakat bu yazıyı okuyan herkes, Dünya tarihinin en önemli zaman dilimlerinin birinde yaşıyor. Berlin Duvarı'nın yıkılıp, Sovyetler'in dağılmasından daha önemli bir dönemdeyiz. 1. ve 2. Dünya Savaşları'ndan daha çok konuşulacak bir tarihi virajdayız. Çevremizdeki siyasi, ekonomik, teknolojik ve askeri hareketliliğe baktığınızda bile, Doğu'ya giden fırsatlar trenini çok rahat görürsünüz.
Hatırlayacağınız gibi kısa bir süre önce Dünya liderleri, İpek Yolu Projesi altında Çin'de toplu bir fotoğraf vermişti. İşte Türkiye bu fotoğrafın tam ortasındaydı. Tıpkı haritada Dünya'nın tam ortasında olduğu gibi. Son durağı Londra ilk durağı Pekin olan İpek Yolu Projesi'nde, futbol da yer alıyor. Hem de öyle kıyısından köşesinden değil; milyarlarca TL değerinde bir pazardan bahsediyoruz.
Dünya'da bir çok kulüp, İpek Yolu Projesi'nden önce Çin'deki potansiyeli farketmişti. Türkiye'den bu trene binmek isteyen ilk kulüp, Beşiktaş Jimnastik Kulübü oldu. Henüz binemedi ama en azından hareket halindeki trenin bir yerinden tuttu. Beşiktaş şu an trenle birlikte koşuyor. Bakalım kendini trene atabilecek mi, hepimiz bekleyip göreceğiz.

Haberin Devamı

Şimdi gelelim benim Çin seyahatinde gördüklerime.... Öncelikle Beşiktaş'ın bu girişiminden dolayı Başkan Fikret Orman ve Dış İlişkilerden Sorumlu Yönetici Erdal Torunoğulları'nı kutlarım. Her ikisinde, bu projenin getirdiği heyecanı ve mutluluğu çok net gördüm.

İstanbul'dan başlayalım... Gece saat 01:00'da kalkacak uçak için Atatürk Havalimanı'na gelen futbolcular, pek istekli gibi gözükmüyordu. Bu seyahat benim de ilk kıtalararası uçuşum olacaktı. Açıkçası 10 saatlik yolculuk gözümü korkutuyordu. Fakat Türk Hava Yolları'nın deneyimli pilotları ve kabin ekibiyle birlikte tüm kafile sorunsuz bir uçuş yaşadı. Guangzao'ya indiğimizde bizi yağışlı bir hava bekliyordu. Muson yağmurları dönemine denk geldiğimiz için havada nem de bir hayli yüksek seviyedeydi. Üç saatlik bir kara yolculuğunun ardından, konaklayacağımız Zhuhai şehrine geçtik. Futbolun Doğu Ekspresi'ne binmeye çalışan Beşiktaş, bu ilk deneyiminde tabi ki bazı sıkıntılar yaşadı. Örneğin pasaport kuyruğunda bekletilmesi gibi. Ama bunlar iki ülke arasındaki diplomatik ve sportif ilişkilerle aşılıcak konular. Üzerinde çok durmaya bile gerek yok.

Haberin Devamı

Peki hava şartları... Biz Türkiye'ye geldiğimizde Schalke 04 hala oradaydı. Diğer büyük kulüplerin de orada olması gibi. Soğuk ve basınç odaları gibi teknolojinin futbolla entegre olduğu bugünlerde, bu tür sorunlar da aşılır. Mars'ta patates mi yoksa havuç mu yetiştirelim tartışmalarının yaşandığı bu çağda, böylesine konuları konuşmak bence zaman kaybı.

Maç gününde ise, seyahatimizin en güzel anlarına tanıklık ettik. Açık konuşmak gerekirse ben bu kadar futbolseveri, bu maçta beklemiyordum. Yaklaşık 13 bin seyircinin geldiği bir maçtan söz ediyorum. Ligimizdeki çoğu resmi karşılaşmada bile bu rakam yakalanamıyor maalesef. Üzerinde Beşiktaş ve Schalke 04 formaların yer aldığı bir fotoğrafın işlendiği yelpazelerden, hatıra olarak yanıma aldım. Beni en çok mutlu eden ise Çinli futbolseverlerin Beşiktaş diye bağırması oldu. Bu önemli anı cep telefonuyla çekmek isteyen Erdal Torunoğulları'nın mutluluğunu ise anlatamam sizlere.

Haberin Devamı

Maçın ardından kafile dönüş için biraz acele etmek zorundaydı. Bizim bu koşturma halini gören Çinliler eminim "Durun yeni geldiniz daha yeşil çay içecektik" demişlerdir. İnanın o an aklıma geldi. Evet neden acele ediyorduk. Neden burada bir hafta ya da 10 gün falan kalmıyorduk? Çin'deki maçlarını 70 bin kişiye oynayan Bayern Münih'te mi bir gariplik var yoksa bizde mi?

Şunu kabul edelim... Türkiye'de şampiyonluk, artık üç büyükleri tatmin edemez. Bu devrimi Beşiktaş başlatmak istiyor. Hibrit çimde olduğu gibi diğer kulüpler de bu fırsatlar trenini kaçırmayacak. Yeterki içimizdeki çatlak sesleri susturalım.
Bu işe önce futbol medyasından başlamalıyız. Önce üç büyükleri takip eden muhabir ve yazarlar ya gazeteci olacaklar ya da kulüp personeli. Bir an önce kararlarını vermeli çünkü değişimden geçen yeni dünyanın global medyasında, kendilerene yer bulamazlar. Tribünlere oynayacağım diye ebedi dost kulüpleriyle dalga geçen medya, o trene binemez binse bile ilk istasyonda indirirler. Bu durumu çok basit bir örnekle anlatayım. Braga karşısındaki Fenerbahçe'ye yapılan hakem katliamında ben, sarı - lacivertli kulübün yanındaydım. Doğal olarak bazı Beşiktaşlı taraftarlar tepki gösterdi. O dönem bana tepki gösterenler, Fenerbahçe'nin düştüğü bu haksızlığı fırsat bilerek sarı - lacivertli camiayla dalga geçen gazetecilerin yanında oldular. Fakat zaman geldi, UEFA'nın futbol baronları aynı katliamı Dinamo Kiev maçında Beşiktaş'a yaptı. Yine bazı münevver gazeteciler de bu durumla dalga geçtiler. Neden? kendi tribünlerine oynamak için. Halbuki bu arkadaşlar, Türkiye'nin etrafındaki siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel değişimleri farketse, UEFA'nın neden böyle yaptığını çok iyi anlarlardı. Ama vizyonları yok. Vizyonları olmadıkları için, Beşiktaş'ın Çin devrimine de çamur atıyorlar. Neden? Kendi tribünlerini memnun etmek için.
Hiç merak etmeyin, medyada değişime ayak uyduramayan bu münevverler, bir zaman gelecek hurdaya çıkacaklar. Yazılı basının bitime yakın olduğu bu günlerde, sosyal medyada yer alan okuyucu / takipçileri kandırmak artık eskisi gibi kolay değil. Ne dedik: Dünya her alanda büyük bir değişimden geçiyor. Gazetecisinden, antrenörüne kadar ayak uyduramayan bir kenara çekilecektir.

Son olarak yukarıda Beşiktaş yerine Beşiktaş Jimnastik Kulübü yazdım. Neden mi? Çin denilince akla ilk hangi sporlar geliyor? Bildiniz gerçekten. Türkiye'de kurulan ilk kulüp olan Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün, Dünya'nın en iyi jimnastikçilerini çıkaran Çin Halk Cumhuriyeti'ne çıkarma yapması gerçekten manidar. Keşke 100. Yılda yapılsaydı bu çıkarma. O zaman daha manidar olurdu.

Çin'i bir kenara bırakalım. Şu an Marbella'dayız. Hayatımda gördüğüm en güzel kamp yerlerinden biri. Yazıyı yazdığım sırada yan taraftaki otelin bahçesinden gelen flamenko ezgileri, insanı bir başka dünyaya götürüyor. Marbella'nın deniz ve palmiye kokan sokaklarında gezdiğinizde, karşınıza jet sosyeteden birileri ya da otostopla dünyayı gezen gençler çıkabilir. Bizim tatil beldelerimizin aksine sokakları pırıl pırıl, mimarisi tek tip, barlarından dışarıya gürültü çıkmayan ve turistleri taciz etmeyen esnafın olduğu bir yer.

İşin tatil tarafını geçip, Beşiktaş yönüne dönecek olursak, bildiğiniz gibi takım dün geldi. Pepe de takımla birlikte çalışmalara başladı. Takım arkadaşları onu alkışlarla karşıladı. Portekiz'de bulunan Quaresma'nın ise bugün çalışmalara katılması bekleniyor. Hava sıcak mı evet. Beşiktaş, bu sıcakta Marbella'da ne arıyor diyenlere gelecek olursak, sezonu 6 Ağustos'ta başlayacak olan Beşiktaş, ya nereye gidecekti. Antartika'da mı oynasın hazırlık maçlarını?.. Beşiktaş kondisyon yüklemesini zaten İstanbul'da yaptı. İşte bu durum tartışabilir. Yükleme kampı İstanbul yerine, yüksek rakımlı Alp Dağları'nda yapılabilirdi. Ama yok efendim sıcak, yok efendim nemmiş, geçiniz bunları. Avrupa'nın dev kulüplerinin kamp haritalarına bir baksınlar lütfen.
Efendim yazıyı fazla uzatmamak lazım. Şu an Marbella'da saat 10:00... Dışarıda nemsiz çok güzel bir güneşli hava var. Palmiyelerdeki kötü sesli papağanların sabah şarkıları hala devam ediyor. Bugün çift idman var. Sabahki salonda olduğu için kapalı. Akşam açık olur diye bekliyoruz. Transfer gelişmelerini de an ve an takip ediyoruz. Haberleri bitirsek bile transfer döneminde her an yeni bir gelişme olabilir. Nöbetteyiz ama madem Akdeniz'in kenarındayız; arada bir kendimizi serin sulara da atalım. Yarın ki kamp raporunda görüşmek üzere.