Serdar Sarıdağ

Serdar Sarıdağ

serdar.saridag@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Futbolla pek ilgisi yoktu...

Meslek ömrünün büyük bir bölümünü, yeşil sahalar yerine, savaş cephelerinde geçirdi.

Gazeteciliğe başladığı ilk günden beri, tuttuğu notları hep saklamıştır.

Nedenini sorduğumda ise "Olur ya bir gün yine Afgan çöllerine gidersem, daha önceki notlarım çok işime yarayacaktır" diye yanıtlamıştı.

Eski kafalığından değil, müthiş bir arvişci oluşundan dolayı saklardı notlarını.

Yoksa her türlü dijital devrimi de yakından takip ederdi.

Çantasında benim bile bilmediğim, teknolojik aletler olurdu.

Haberin Devamı

Bir keresinde arabasına bindim "Petra, Ruhi Su" dedi...

Ne oluyor dememe kalmadan, arabanın içerisinde Ruhi Su çalmaya başladı.

Dedim ya, eski toprak ama teknolojiyi yakından takip ederdi.

Bu arada Petra ise, arabasındaki bilgisayar sisteminin adıydı.

Öngörüsü üst düzeydeydi...

Soğuk savaş devam ettiği için seçmişti, Viyana temsilciliğini.

Her yer elinin altındaydı...

Kimi zaman Doğu Almanya'da, kimi zaman da eski Yugoslavya'ya giderdi.

İsrail'e vizesiz giren tek Türk gazeteciydi.

Pasaport kulübesindeki polis ona "Türkler'in buraya vizeyle girdiğini bilmiyor musun?" dediğinde ise o "Ben nereden bilebilirdim ki gizli servisiniz, Başbakan Izac Rabin'i bu gece öldürecek" diye, gider yapmıştı polise.

Ne yaptı etti, İsrail'e girdi.

Bu ne ki...

Somali'deki Barış Gücü'nün o zamanki komutanı Çevik Bir'di...

Çevik Bir Paşa, karşısında onu görünce sıtkı sıyrılmıştı.

Paşa "Buraları karıştırmaya mı geldin?" diye tepkisini göstermişti.

Ama o "Hayır paşam, sadece bir kaç gün kalarak izlenimlerimi yazacağım" demişti.

Çevik Bir, onun göz önünde olması için ilk etapta askeri birlikte kalmasını istemişti.

Fakat gel gör ki, daha bir gün dolmadan ortalıktan kaybolmuştu.

4-5 gün sonra uykusuz gözlerle Çevik Bir'in karşısına çıkmıştı.

Paşa "Nerelerdeydin sen? Başımı belaya mı sokacaksın?" diye avazı çıktığı kadar bağırmıştı.

Onun verdiği cevap, ortalığı ölüm sessizliğine çevirmişti.

34 ülkenin askerlerince aranan General Aidid ile buluştuğunu söylediğinde ise Çevik Bir "Sen ne diyorsun, NATO'ya bağlı komandolar, haftalardır onu bulamıyor, sen nasıl bulacaksın?" demişti.

Haberin Devamı

General Aidid ile yaptığı röportajın ses kayıtlarını ve görüntülerini, Çevik Bir'in masasının üzerine bırakarak vermişti cevabını.

Bize bu hikayeleri anlattığında ise, İbrahim Toraman ile İbrahim Üzülmez'in o meşhur kavganın yaşandığı kamptaydık.

Avusturya'nın Leogang bölgesinde, savaş muhabirliği için emekliği gelmiş olsa da, Anadolu Ajansı'nın, Viyana temsilciliğini yapıyordu.

Ömrünün son yıllarında Avusturya'da kamp yapan Türk takımlarını yakından takip etti.

En çok da Beşiktaş'ın kampını takip ederdi.

Son kampında ise Bilic ona imzalı Beşiktaş forması hediye etmişti.

Doğum günündeki bu hediye onun için çok anlamlıydı.

O kampta Bilic ile bir röportaj yapmıştı.

Üstelik Almanca...

Hırvat Bilic'e, eski Yugoslavya'nın Tito'sundan bahsetti.

Bilic "Sen nereden tanıyorsun Tito'yu" diye sormuştu.

O ise "Sen beni bir tanısan, burada ne işin var derdin" diye yanıt vermişti.

Bilic röportajın sonunda öğrenmişti onun kim olduğunu.

Gerçekten de hoca ona "Ali Haydar Bey, burada ne işiniz var" demişti.

Haberin Devamı

Bizler de gazeteciyiz ama Bilic karşısında gerçek anlamda bir gazeteci görmüştü.

Körfez Savaşı'nda, havada giden Tomahawk füzesini çekme başarısını göstermişti.

O fotoğrafı kullanabilmek için Ali Haydar Bey'in arkasından bir çok yabancı basın kuruluşu koşmuştu.

Bugün ise Ali Haydar Yurtsever'in arkasından biz geride kalanlar ağlıyoruz.

Son kampı ise Beşiktaş'ın, Lienz kampı olmuştu.

Kanser olduğunu o zaman öğrenmiştim.

Hasta hasta burada ne işi olduğunu sorduğumda ise "Gazetecilik hastalık mastalık dinlemez, eşşek oğlu eşşek" diye yanıt verdi.

Ne diyeyim sana Ali Haydar Ağabey...

Çok severdin Ruhi Su dinlemeyi.

İnşallah gittiğinde yerde, Petra'nın mp3 arşivinden değil de onun ağzından dinlersin o güzelim türküleri.

Huzur içinde uyu, büyük usta.

Yerin kolay kolay dolmaz...